Karikatüristlerin gözünde dünya sadece “yuvarlak” değildir. Farklı şekillerde çizilir. Bazen eriyen bir dondurmaya benzer. Bazen de ağzına kadar dolu bir çöp kutusuna dönüşür. Her an patlamaya hazır bir bomba ya da siyasilerin şişirerek patlattığı bir balondur. Dünya karikatürize edildiğinde şekli bozulur; parçalanır, çürür, deforme olur. Çizimlerde dünya genellikle sorunlarla boğuşan, giderek ruh ve beden sağlığını yitirmiş, yaşlı, yorgun, umutsuz bir hastadır.
Dünyada ortalama sıcaklıklar geçen hafta üç kez üst üste rekor kırdı. Küresel ortalama sıcaklık 17.23 derece olarak hesaplandı. Açıklamalara göre; bu sıcaklık daha da artacak. Bu vahim tabloyu The Guardian, karikatürist Fiona Katauskas’ın bir çizimine yer vererek özetledi. Katauskal’ın dünyası; kameraların önünde yere çökmüş, bitik ve hayli üzgün çöp adam formatında bir dünya. Bir muhabir, insan olarak tasvir edilen dünyaya mikrofon uzatarak soruyor: “Az önce en
Medyayı en çok zorlayan toplumsal haberlerin başında aile içi taciz, tecavüz, suiistimal gibi olaylar gelir. Bu tür haberlerin içeriğini yazmak, başlık atmak zordur. Toplumdaki ahlaki çöküşün tanığı durumuna düşmek ise hepimiz için hem zor hem de travmatiktir. Geçtiğimiz günlerde “eşini taciz ettiği gerekçesiyle babasını öldüren gencin” haberinde olduğu gibi…
Bazı haber siteleri söz konusu haberi “Baba katili oldu”, “Babasının canına kıydı” gibi başlıklarla verdi. Fakat haberin içeriğinde “… Öte yandan oğlu tarafından öldürülen şahsın daha önce de kendi kızına yönelik ‘cinsel taciz’ suçundan hüküm giydiği, bir süre önce cezaevinden çıktığı öğrenildi” ifadeleri yer aldı. Medyada yer alan bu bilgi doğruysa haberin yeniden kurgulanması gerekir. Çünkü şahıs oğlu tarafından öldürülmüş de olsa gelininden önce “kızını taciz” ettiği suçlamasıyla cezaevine girip çıktığı
Bazı haberler, toplumda giderek yayılan bir soruna, kalıcı bir çözüm üretmeksizin, kendini sürekli aynı şekilde tekrarlar. “Kapıkule’de 358 kilo uyuşturucu ele geçirildi.”, “İstanbul’da 343 kilo uyuşturucu ele geçirildi”, “Şanlıurfa’da 7 kilo uyuşturucu ele geçirildi.” Malatya’da, Diyarbakır’da, Mersin’de, Batman’da… Okul servisinde, peynir tenekelerinde, yolcu otobüsünde… Rakamlar değişiyor, yeri zamanı değişiyor ama sonuç değişmiyor!
***
Hemen bütün devletler; yıllardır uyuşturucu gibi insanı yavaş yavaş tüketerek yok eden sinsi bir sorunla mücadele yollarından söz etmekte. Bu sorunların çözümüne ayrılan kaynaklar, küresel boyutta iş birlikleri, operasyonel faaliyetler, hazırlanan raporlar, sunulan çözüm önerileri… Buna rağmen hiç anlamadığım bir şekilde bu sorun hemen her yıl katlanarak büyüyor. Örneğin uyuşturucu kullananların da satanların da sayısı her geçen yıl azalacağına artıyor. Uyuşturucudan ölenlerin
Dünya iki büyük trajik olaya tanıklık etti. Birincisi: Libya’dan yola çıkarak İtalya’ya ulaşmaya çalışırken, Yunanistan’ın Pylos kasabası açıklarında, yaklaşık 750 kaçak sığınmacının bulunduğu bir tekne battı. 82 sığınmacının cesedine ulaşıldı. 500’ün üzerinde sığınmacı ise suların derinliklerinde kayboldu. İkinci olay: Batan “Titanik” enkazını görmek için dibe dalan ve içinde milyarder bir kâşif ve iş insanının da bulunduğu beş kişilik bir denizaltı kayboldu. Ancak birkaç gün süren aramalardan sonra bulunan bazı enkaz parçalarının denizaltına ait olduğu, beş kişinin “Titanik”e 500 metre kala muhtemel bir iç patlama sonucu hayatını kaybettiği açıklandı.
***
Bu iki olay dünya medyasında yer bulsa da kaybolan denizaltı, sulara gömülen sığınmacılarla ilgili haberlerin önüne geçince medya çok ağır eleştirilere maruz kaldı. Öyle ki “medya milyarderin kaybına verdiği önemle, sulara gömülen yoksul mültecileri gölgeledi” tarzındaki yorumlarla mesele
Adana’da resmî bir kuruma bağlı kombinada hayvana eziyet eden iki kurum çalışanına işten el çektirildi. Savcılık tarafından başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alınan şahıslara mahkeme, 15 gün boyunca hayvan dışkısı temizleme ve “İslam Hukuku’nda Hayvan Hakları” adlı kitabı okuyup, özetini hâkime götürme cezası verdi. Mahkeme sanıklardan Hayvanları Koruma Kanunu’nu da okumalarını istese daha da iyi olurmuş!
Dünyanın hemen her yerinde suça karşı “hapis” cezası yaygın bir uygulama alanına sahip olsa da son yıllarda işlenen suça karşılık gelecek “hizmet” cezalarının önemi ve etkisi giderek daha fazla tartışılıyor. Onarıcı adalet, suçluları hapsetmek yerine, topluma yönelik hizmetlerde bulunmalarını sağlayarak toplumsal rehabilitasyonlarını amaçlıyor.
Mesela geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden İtalya’nın eski Başbakanı Silvio Berlusconi de vergi kaçırdığı iddiasıyla yargılanmış, mahkeme 4 yıllık hapis cezasını, 1 yıllık sosyal hizmet cezasına çevirmişti. Berlusconi bu sosyal hizmet cezasını bir bakım
Geçen yıl bu zamanlar… Diyarbakır’da kendi halinde bir vatandaş. Ergün Arslan. 40 yaşında. Sur ilçesindeki Anzele Parkı’ndan geçerken, yaşları 16 -22 arasında olan bir grup tarafından dövülerek öldürüldü. 12 yaşındaki kız çocuğunun fotoğrafını çektiği iddiasıyla. Adli Tıp raporunu görmek istemezsiniz. İşlenen vahşet akıl alır gibi değil! Bir grup çocuk babaları yaşındaki bir adamı birkaç yerinden bıçakladılar, metal tesisat anahtarıyla yüzüne, kafasına defalarca vurdular. Dişleri dökülünceye kadar yüzünü yumrukladılar. O haliyle sokaklarda dolaştırıp getirip karakolun önüne attılar. Kamera kayıtlarına yansıyan çoğu siyahlar giyinmiş “sokak çetesi” görüntüsü veren bu çocuklardan önce 7’si gözaltına alındı, 5’i serbest bırakıldı. Soruşturma aşamasında tutuklu sayısı 3’e çıktı.
***
Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen duruşmada bu davanın tutuklu sanıklarından biri daha serbest bırakıldı. Oysa kamera kayıtlarında etrafı bir
Bilgi kitlelere nasıl aktarılırsa aktarılsın bazen karşılık bulmuyor. Bazı insanlar bilgiye tuhaf bir şekilde direnç gösteriyor, sağırlaşıyor. Birebir yaşadığı ya da tanık olduğu bir olaydan, bir felaketten onun ağır hasarlı sonuçlarından ders çıkarmak istemiyor. Yine kendi bildiğini okuyor.
Mesela yıllardır medya olarak belli aralıklarla çok sayıda deprem yaşamış ve hâlâ deprem riskiyle karşı karşıya kalan bir ülke olduğumuzun altını defalarca çizdik. Deprem bilinci konusunda toplumu, neler yapılması gerektiği konusunda da ilgili kurum ve kuruluşları günlerce uyardık. İnsanları depremin değil, altyapısı sağlam olmayan, çürük depreme dayanıksız binaların öldürdüğünü milyonlarca kez anlattık. Yıkıntıların altında ailesini kaybeden, acıdan donmuş insanların yüzlerini sayfalara, ekranlara taşıdık. Daha ne yapmamız ne yazmamız gerekiyordu bilmiyorum! Ama şunu biliyorum artık; siz ne anlatırsanız anlatın hâlâ ve ısrarla felaketleri normalleştiren bir “sağırlar topluluğu” var.
***
Düşünün, daha birkaç ay önce dünya deprem
Sosyal medyada anında yayılan yanlış bilgi ve yalan haberlerin sayısı giderek artıyor. Öyle ki dünyanın her yerinde sahte haber artık bir ideolojik aygıta, silaha dönüştürülmüş durumda! Sahte bilgi ya da haberlerin de farklı türleriyle karşı karşıyayız. Bu tür yanlış bilgi ve sahte haberler, sosyal medya platformlarında kontrolsüz bir şekilde yayılıyor ve insanların gerçeklik algısını etkiliyor. Yanlış bilgi, çarpıtılmış veya aktarılan içerikler, manipüle edilmiş görüntüler veya yanıltıcı başlıklar aracılığıyla viral hale geliyor.
Viral gerçek dışılık, genellikle duygusal veya tartışma ortamlarında yoğunlaşıyor ve kullanıcıların duygusal tepkilerini harekete geçirerek algı yönetimi yapıyor. Bu süreçte, gerçeklik kontrolü yapmadan içerik paylaşan kullanıcılar da bilinçsizce yanlış bilgilerin yayılmasında rol oynuyorlar. Viral gerçek dışılık, toplumun genel bilgi düzeyi ve medya okuryazarlığını da etkiliyor. Bu durum, görüş oluşturmayı ve toplumsal konuları içinden çıkılmaz hale getirmekle kalmıyor,