Berrin Cankat

Berrin Cankat

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İstiklal Marşı’nı söyleyememekten şikâyetçi ne çok insan varmış meğer!
Başta ilköğretim okulu ve liselerin müzik öğretmenleri. Öğrencilere haftada iki kere İstiklal Marşı okutacağım diye göbeği çatlayanlar yani...
Bana Gözcü’de çıkmış bir yazısını gönderen Tahsin İşgüder anlatıyor:
"Dört beş yaşlarında bir çocukken, ilkokulda okuyan ablamın evde mırıldandığı, annemin ve küçük ablamın da eşlik ederek söylediği bir türküyü hatırlıyorum... Sonradan öğrendim ki, türkü sandığım bu parça, Mehmet Akif Ersoy’un Büyük Millet Meclisi tarafından alkışlarla birinci seçilen şiirinin üzerine, yine alkışlarla birinci seçilen Ali Rıfat Çağatay’ın bestelediği İstiklal Marşı imiş..." (Ben Osman Zeki Üngör’e ait olan bugünkü bestenin yarışmada 5. seçildiğini bilmiyordum. Çağatay’ın bestelediği marşın 6 yıl boyunca, 1924-1930 yılları arasında Millî Marş olduğunu da.)
Tahsin Bey der ki, "Bütün ülkelerin marşları 2/4 veya 4/4’lük tempolarıyla yürüyüşe uygundur. Bizimki ise 3/4 Semaî (vals) ritmlidir, durarak söylenmesi gerekir. Meşhur Karmen Silva Valsi’nin ezgilerini içerir ve şiirle uyuşmadığı için prozodi (müziğin kuvvetli ve zayıf hecelerindeki uyum hataları) ile doludur".
1924’te yapılan yarışmada birinci, ikinci, üçüncü seçilen besteleri bize bir dinleten çıkmaz mı? Doğrusu ben çok merak ettim.

Ablası Avşar bir caninin kurbanı oldu; henüz 11 yaşındaydı. Nazlıcan, daha üç yaşında, ağır bir kalp ameliyatı geçirecekti. Kahraman anacığı Nihal Hanım "Acımızı dondurduk, demişti; şimdi her şey küçük kızımız için..."
Ameliyat iyi gitti, müjdesini aldık. Ama üzerinden tam iki ay geçti. Nazlıcan bebek nasıl acaba? İyileşti mi, ablacığını soruyor mu?
Medyamız, günün ve gündemin telaşından, haberleri takip edemez halde demek ki...

Turizm Bakanı Erkan Mumcu "İstanbul’u gerçek bir turizm kenti haline getirecekmiş". Sabah, Bakan’la röportaj yapmış, ciddî ciddî başlık bile atmış: İstanbul’u Paris yapma projesi.
Milliyet ise aynı gün deprem uzmanlarıyla konuşmuş. Prof. Dr. Aykut Barka der ki: yüzde 62 ihtimalle, önümüzdeki 30 yıl içinde Marmara’da 7’den büyük bir deprem olacak. Bu, 50 ila 100 milyar dolarlık zarara yol açabilir. Ama biz yaklaşık 1 milyar dolar harcasak, bu parayı (ve yüz binlerce canı) kurtarabiliriz.
Prof. Dr. Mustafa Erdik ekliyor: Marmara depreminde ölümlerin yüzde 70’i, binaların "yassı kadayıf" şeklinde çökmesinden kaynaklandı.
İstanbul’da da aynı riski taşıyan 5 bin bina saptadık. 200 milyon dolar harcayarak en az 20 bin ölüm engellenebilir.
Paris yapmayı bırakın, İstanbul’u Hiroşima olmaktan kurtarmak için ne yaptınız?
Kefen bezi siparişi dışında, bir şey yapıldığına inanan saf var mı içimizde?

Telesekreterde kayıtlı bir mesaj: Karım ve ben şu anda size cevap veremiyoruz. Adınızı ve telefon numaranızı bırakırsanız, işimiz biter bitmez sizi ararız.
-
Akşam birlikte dansa gittiği delikanlıyı uyardı:
• Bak, anneme yemin ettim, her istediğine "Hayır" diyeceğim, ona göre...
• Yaa! Seni öpmemde bir sakınca yoktur inşallah.
• Hayır!
• Peki bizim eve gidelim desem, yanlış anlamazsın, değil mi?
• Hayır!