Berrin Cankat

Berrin Cankat

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Cumhurbaşkanı’nın yeni yıl davetine katılan gazetecilerin yazdıklarından öğrendik, Sayın Sezer yolsuzluk soruşturmalarıyla yakından ilgileniyormuş. Öyleyse, adı güzel operasyonlara duyulan ilgi de artacak demektir.
Ankara’da bu konuşuluyor. Gündem adı, "Devlet Denetleme Kurulu’nun Yeniden Yapılandırılması".
Demirel tarafından atanmış Kurul üyeleri Fahri Öztürk (başkandı), Recep Sanal, Orhan Buldaç, Yılmaz Ergün ve Doğan Erdoğan’dan istifaları rica edildi.
Uğur Mumcu cinayetinden başlayarak Demirel’e zaman zaman sorulduğunu biliyorum:
– Devlet Denetleme Kurulu’nu harekete geçirmeyecek misiniz?
– İhtiyaç hasıl olursa geçiririz!
Anlaşılan "hasıl olmadı" onun zamanında.
Cumhurbaşkanı’nın, Kurul Başkanlığı’nı Alparslan Nazlıoğlu’na teklif ettiği söylendi. Onun eşini de başka bir yere atamıştı diyen, işgüzar eleştiriyi de okudum. Nazlıoğlu, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi Başkanı, dürüstlüğü ve titizliğiyle tanınan bir değerli hâkimdir. Emekliliğini istediğini ve arkadaşlarına veda ettiğini işittim. O makama daha iyisi zor bulunur, diyorlar.
Cumhurbaşkanlığının ilk günlerinde tebrik ziyaretine giden parlamenterlerden biri sormuş o zaman Sayın Sezer’e:
– Efendim, siz göreve geldikten sonra Devlet Denetleme Kurulu üyeleri, nezaketen de olsa, istifalarını sundular mı?
– Nerdeee! demiş Cumhurbaşkanı.
Düğmeye asıl, yeni DDK harekete geçtiği zaman basılmış olacak, diyenler de var.

Vizontele’nin galasına ben gidemedim. Ama bir dedi.com.tr muhabiri oradaydı. Değer hükmü üç kelime: "Acı bir güldürü". Yılmaz Erdoğan kendinden çok şey koydu bu filme bence. Gidip göreceğim.
Raporun ardını getireyim:
"Lütfi Kırdar Salonu’nun girişinde, Maçka’ya kadar uzanan bir kuyruk vardı. Mahşer gibiydi, bir kalabalık ki görülmemiş. Seyirci filmi beğendi.
Herkes oradaydı. Ekrem Bora, Eşref Kolçak gibi kıdemli sinemacıları seçebildim uzaktan. Ama medyamızın fotoğraf ve kamera timleri, yine Gülben Ergen ile Serdar Ortaç’ın peşinde...
Bir sinema / sanat şöleninde habercilerin davranış biçimi çok itici oluyor".

Gazetedeki sayfa komşularım hakkında dışarıdan bilgi alıyorum.
Dün "yaşlıca" bir gazeteci bana:
– Eğer eli su toplamasaydı, dedi; eline mala, kürek, keser yakışsaydı... Eğer gözünde gözlük olmasaydı, inşaat işçileri onu yadırgamasaydı... Bugün sayfa komşularından biri orada olmayacaktı.
– Kim bu?
– Yalnız sen değil, Türk basını da böylesine entelektüel birikim sahibi (o "müktesebat sahibi" dedi) bir gazeteciden yoksun kalacaktı.
Bizim yanlışlıkla yerleştirildiğimiz bu sayfada yazanları zihnimden geçiriyorum: Metin Toker, Yılmaz Çetiner, Nail Güreli...
Usta gazeteciyi dinliyor, bir yandan da bu sayfada yazanları zihnimden geçiriyorum:
– Bir dönem Doğu Perinçek’in A Takımı’nda yer alan, 1980 öncesi Siyasal’da asistan arkadaşımız "proleterleşmedi" de, aranıza katılmayı tercih etti.
Daha kimler var: Şükrü Elekdağ, Yalım Eralp olamaz.
– Neyse ki, zor koşullara rağmen tanıdık birinin inşaatında çalıştı ve parti görevini yerine getirmiş oldu. O gün bugündür su toplayan ellerini unutmaz.
Abbas Güçlü, Serdar Devrim... Birden heyecanlanarak:
– Şahin Alpay mı yoksa, diye bağırdım.
– Evvet, dedi; iyi ki mala, kürek, keser yakışmamış, eline kalem öylesine yakıştı ki!
Çevreyi tanıma çabalarımı hoş göreceğinizi umarım.

Yandaki fotomontaj dostum Can Kıraç’ın eseridir. Kendi adına açtığı internet sitesinden aldım.
Kıraç "Batılıların kolaj dediği fotomontaj çalışmalarım, olaylara şakayla yaklaşma olanağı verdiği için, düşüncelerimi ifade etme anlayışıma uygun düşüyor" demiş sitesinde.
Sitesine koyduğu bu kolajla hangi düşüncesini ifade etmiş olduğunu, izin verirse biz İnci Hanım’la baş başa kalabildiğimiz zaman konuşuruz. Onun yardımına ihtiyacım var.