Berrin Cankat

Berrin Cankat

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kudüs’te görevlendirilen bir gazeteci, Ağlama Duvarı’nın önünden her geçişinde, yaşlı bir Musevî’nin orada durup dua ettiğini fark etmiş. Bir hafta, iki hafta... sonunda adamla bir röportaj yapmaya karar vermiş. İzin alıp teybini açmış, sormuş adama:
– Adınız?
– David. Polonya Yahudisiyim. Yaşım 65. Smalla’da bir manav dükkânım var. Evliyim. İki çocuğum Tel Aviv’de bir çiçek serasında çalışıyor...
– Sizi her gün burada, Ağlama Duvarı’nın önünde, dua ederken görüyorum.
– Evet, her sabah dükkânı açmadan buraya gelirim. Dünya barışı ve insanların kardeşliği için dua ederim. Öğle tatilinde bu sefer insanların mutluluğu, acıların sona ermesi için Yaradan’a yalvarırım. Akşam da, eve dönerken, bu kez dürüst ve iyi insanların esenliği için dua ederim. Cumartesi günümü de burada, yine dua ederek geçiririm.
– Ne güzel! Kaç senedir bunu sürdürüyorsunuz?
– İsrail’e göçtüğümden beri, yani 40 yılı geçti.
Gazeteci çok etkilenmiş, heyecanla sormuş:
– 40 yıldır her gün dua ediyorsunuz. 40 yıldır yılmadınız. Bugün nasıl bir duygu içindesiniz, neler hissediyorsunuz?
Uzun uzun iç geçirmiş yaşlı Musevî; sonra bezgin bir sesle cevap vermiş:
– Vallahi artık bilemiyorum, demiş. İçimde, sanki duvara konuşuyormuşum gibi bir his var.

ANAP İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı sigara düşmanıdır, bilirsiniz.
Sağlık Bakanlığı döneminde (kül silkelenemeyen) "ters küllükler" yaptırmış, uçaklarda sigara yasağı kararında büyük rol oynamış, yabancı sigara tekellerinin boy hedefi olmaktan da korkmamıştır.
(Serdar Devrim’in Bülent Akarcalı ile ilgili bir "Ramazan sırasında sigara anısı" varmış ama.... Bir gün belki bize anlatır!)
Tatile girilmesinden önceydi. Akarcalı Meclis kulislerinde çok sigara içilmesinden yakınıyor, tütün bağımlısı milletvekillerini gazetecilere şikayet ediyordu ki, milletvekillerinden biri dayanamadı:
-Sayın Akarcalı, burada söyleyeceğine evinde sigara içilmesini engellesene... Hanımefendi de sigara içiyor!
Gazetecilerin gülümseyerek kendine baktığını gören Akarcalı savunmaya geçti:
-Evet içiyor... Ama balkonda içiyor!

Atatürk’ün emriyle 1926’da kurulduğunda Emlakbank’ın adı neydi biliyor musunuz?
Emlâk ve Eytam Bankası... Yani emlâk ve yetimler bankası... Önce yetimler unutuldu, bankanın adı Emlak Kredi oldu. Sonra Turgut Özal adını Tekbank (Türkiye Emlak Kredi Bankası) yapıp, batık bankaları içine tıktı. Ve, bankanın 1926-1998 dönemini araştıran iki profesör, Murat Güvenç ile Oğuz Işık’ın anlattığına göre "1984’te (Özal tarafından) iç nizamnamesi değiştirilen bankanın içinin boşaltılması da aynı tarihte başladı. 1988’den sonrası ise çok karışık. Akıl karıştıran öyle uygulamalar var ki, içinden çıkmak için binlerce heyet kurulması lazım."
Atatürk’ün, yetimlerin hakkını korusun diye kurduğu bankayı, Özal ve diğerleri yetim hakkı yiyerek batırdılar...

Azılı katil her yerde aranıyordu. Ankara’dan bütün Emniyet birimlerine suçlunun fotoğrafları geçildi: biri cepheden, ikisi de profilden çekilmiş üç fotoğraf.
Aradan ancak iki gün geçmişti ki, (hangi bölgeden olduğunu siz tahmin edin) bir Emniyet Müdürlüğü’nden Merkez’e bir faks notu geldi:
-Aranan katillerden ikisi yakalanmıştır. Üçüncüsünün yakalanması da an meselesidir.
Arz edilir.