Kurallar, uygulanmak için vardır, hiç kimse kafasına göre takılamaz! Bizim kulvarda oldum olası şu çifte standart uygulamalarını gördükçe sinirlerim tavan yapıyor! Yeni seçilen TFF'nin bunu ortadan kaldırmak için kolları sıvaması şart. Tabii ki MHK'ye de çok iş düşüyor.
Örnek çok, yerimiz dar! Mourinho babamın oğlu değil, çizgiyi ihlal ettiği için ona çıkan bir sarı kart var, isyanında haklı. Hakemlerimizin 'Birine var, diğerine yok', anlayışını yıllardır izliyoruz. Hadi bunu geçtik, hani değişen oyuncu en yakın yerden çıkacaktı? Kuralı ben koymadım, uygulama var mı, sıfır ötesi! EURO 2024'te pozisyonlara itirazı izlediniz mi? İki takımın kaptanı orta hakemin yanına geliyor, hepsi o kadar. Biz de mi? Neredeyse ailecek hakemin etrafını sarıyorlar, bir dövmedikleri kalıyor! Artık bu çifte standartı sahalardan silmenin zamanıdır, eyyy TFF!
***
Seba hep kalbimizde
"Futbol sadece şampiyonluklara sevinmek değildir. Bunu belli değerlere sahip çıkarak yaşamaktır..." Ne güzel söylemiş Beşiktaş'ın efsane başkanı Süleyman abi (Seba),
Samsunspor’un transfer tahtası kapalı, kendi yağıyla kavruluyor! Beşiktaş ise üç yabancıyı kadrosuna kattı, döndüncüsü yolda... Hepsi nokta atışı... Zaten farklı Süper Kupa galibiyeti de, bunun en büyük göstergesidir.
Lig başlangıçları zordur, riskleri vardır, favoriler zik-zaglar çizebilir. Tıpkı dünkü Beşiktaş gibi!
Nitekim Beşiktaş, Samsun’da 30 dakika bırakın pozisyon üretmeyi, rakip karşısında senkron tutturamadılar, savunmadan çıkarken zorlandılar, yoğun baskı nedeniyle oyun kurmaya, pozisyon üretmeye hasret kaldılar.
Bu oyunda kazanan kadro ciddi sakatlıklar olmadığı taktirde, bozulmaz, kuraldır. Bu anlamda Van Bronckhorst doğru yolda gidiyor, şimdilik alkışı da hak ediyor.
Rafa Silva, çok özel bir oyuncu, ufak - tefek, ancak futbolu büyük, teknik, çabuk ve de zeki. Bazı özellikleri Quaresma’yı andırıyor. 31’de önce Immobile, savunmada önce topu göğsüyle düzeltti, rakip sahada bekleyen Semih’e topu aktardı. Genç futbolcu nefis bir pasla Rafa Silva’yı buluşturdu, ünlü futbolcu
Beşiktaş'ın yeni yabancıları Süper Kupa'da testten yüzlerinin akıyla çıktılar. Kartal geleceğe artık umutla bakıyor. Immobile ve Rafa Silva oynadıkları futbolla, attıkları goller ve asistleriyle göz kamaştırdı. Peki yerliler? Valla Mustafa Hekimoğlu'na hayran kaldım. O fiziğe karşın çok çabuk, çok teknik, Muslera gibi tecrübeli bir kaleciyle gol atmak kolay iş değildir.
Mustafa'nın maşallahı var, bu da şunu gösteriyor; Beşiktaş'ın altyapısında işler yolunda gidiyor. Demem o ki altyapı iyi üretiyor. Önce Semih'i ardından da Mustafa'yı vitrine çıkardılar, sırada birçok gencin olduğunu dostlar söylüyor. Eee yıllardır yazıyoruz, 'şu altyapıya biraz rotayı kırın, yatırım yapın, arka bahçenizi ayağa kaldırın' diye... Nihayet sesimizi duyurduk. Mehmet Ekşi yönetimindeki altyapı Beşiktaş'a fabrika gibi oyuncu üretiyor. Ekşi ve ekibi övgüyü de, alkışı da hak ediyor.
***
Adı var, alıcısı yok!
Aboubakar'ın yeteneğine gıkımız çıkmaz. Ne var ki taaa Sergen Yalçın döneminde başlayan sıkıntılar, bugün de devam ediyor! İkinci kez gelişine karşıydım, bugün
Son şampiyon Galatasaray’ı tanıyoruz, oturmuş kadrosu, etkili oyuncuları var. Ne var ki ilk yarıdaki Aslan’a şaşırdım! Birbirlerini iyi tanıyan böylesi bir kadro bu kadar pas hatası, top kaybı yapar mı? Artı, uzun toplarla Beşiktaş savunmasını aşmayı denediler, önce İcardi ardından Kerem’in attığı goller ofsayt bayrağına takıldı.
Daha sezon başı kalkıp Galatasaray ile ilgili öngörüde bulunmak çok zordur...Ancak teknik direktör Okan Buruk, ilk yarıdaki futbola çok sinirlendiğine göre, Aslan’da soru işaretleri var!
Baksanıza daha 30. saniye Nelsson’un ıskasını gördünüz mü, oynadığı yerin farkında değil. Immobile geldi, faturayı erken kesti! Svensson’un asistini de unutmayalım, ayıp olur.
Daha önce köşemde yazmıştım, Beşiktaş’ın asıl test maçı bu Süper Kupa olacak diye. Yeni hoca, üç yeni yabancı futbolcu ciddi bir derbide kantara çıktılar. Valla, Immobile, Rafa Silva ve Paulista Kartal’ın çehresini değiştirdiler. Diriler, pres yapıyorlar, takım savunmasında da fena değiller. Artı Musrati de sezona iyi başladı,
S üper Lig’den sonra rotayı Avrupa Şampiyonası finallerine çevirdik, futbola doyduk, İspanya’yı alkışladık. Biliyoruz ki bizim kulvarda dur - durak yok, biri bitiyor, biri başlıyor... Şimdi Paris’te düzenlenen Olimpiyat Oyunları’nın heyecanını yaşıyoruz. TFF seçimleri de gerçekleşti, İbrahim Hacıosmanoğlu bayrağı Mehmet Büyükekşi’den teslim aldı... Hayırlı - uğurlu olsun.
***
İç hatlarda da müthiş bir trafik var. Dünyaca ünlü Mourinho Fenerbahçe’nin başına geçti. Tecrübeli hoca, yarışmacı ve şampiyonluğa oynayacak bir ekip çalışmasının içinde. Yönetim kanadı Mourinho’nun bir dediğini iki etmiyor, yabancı transferinde kesenin ağzını sonuna kadar açtılar
***
Son şampiyon Galatasaray’da işler durgun, hatta kesat! Müthiş bir sessizlik hakim, kadrosunu korumanın peşinde, belli ki dış transferde bir- iki takviye ile günü kurtarmanın peşinde! Neticede konu ekonomiyle ilgili, varsa paran alırsın... Ya yoksa? Aslan’ın yuvasından Barış Yılmaz, hatta Kerem Aktürk, Avrupa’ya göz kırpıyor, uçtu
Anımsayın, Gürcistan'ı yendik, ancak tarihinde ilk kez finallere katılan rakibimizin bize zorluk çıkardığını da unutmadık. Öyle bir kalecileri var ki; adam kedi gibi... Mamardashvili'nin kariyeri müthiş kurtarışlarla dolu, finallerde herkes onun bu başarısından söz ediyor, haklılar. İspanya karşısında kritik kurtarışlar yapmasına karşın, savunma bloğu yeterli olmayınca, kalesinde dört gol gördü.
Gürcistan gruptan en iyi üçüncü olarak çıkınca, futbol devlerinden İspanya ile eşleşti. Elbette böylesi donanımlı ve de yetenekli futbolculardan oluşan, hatta turnuvanın favorileri arasında gösterilen İspanya karşısında çeyrek final kapısını aralamak zorlukların en büyüğüdür.
Nitekim İspanya yerden ve ayağa paslarla Gürcistan'ı savunmasına kapattı. Topla oynama yüzde 79'a 21... Varın gerisini siz düşünün. Öyle ki, savunma bloğu bile orta sahaya kadar taşındı, rakip kaleye, önüne gelen şut attı, top ya savunmadan sekti, ya da kaleci bunlara geçit vermedi.
Bu oyunda savunma yapmak pozisyonlara davetiye çıkarmaktır. Gürcistan
Elbette büyük turnuvalara katılmak önemli bir başarıdır. Fakat asıl olan ‘misafir’ değil, ‘kalıcı’ olmaktır! Sıkıntı da burada yatıyor, sürekli uçurum kenarlarında turladığımız elemeleri anımsıyorum!
Neyse ki bu kez başardık, son 16’ya adımızı yazdırdık. Maçlar öncesi Portekiz’in yanı sıra Türkiye kağıt üzerinde favoriydi. Ancak Gürcistan’ı yenerken çok zorlandık, Portekiz’e kaybettik ve umudumuzu Çekya maçına taşıdık.
Çekya’yı tanıyoruz, fizikli ve yüksek toplarda etkili olduklarını cümle alem biliyor. Böylesi bir rakip karşısında topu yere indirerek başladık maça... Montella’nın 11 tercihini tartışacak halimiz yok, savunma malum, sıkıntılı, diğer bölgeler yeterli ve de etkili.
Maçın 20. dakikasında Barak’ın çift sarıdan kızarması, bu zorlu maçta adeta piyangoydu bizim adımıza. Nitekim ayağa paslarla, eksik kalan rakibimizi zorladık. Ne var ki ilk yarıda kilidi açamadık. Mert Günok’un kritik kurtarışlarını da not düşelim.
Çilingir arıyorduk, nihayet 51’de
Jose Mourinho’nun kariyerini, başarılarını masaya yatıracak halimiz yok. Fenerbahçe’ye kaç paraya gelmiş, beni zerre kadar ilgilendirmiyor.
Demem o ki, böylesine kariyerli bir hocanın Fenerbahçe’ye gelmesi Türk futbolu adına önemli bir gelişmedir. Neredeyse, bir aydır Mourinho ile yatıyoruz, onunla uyanıyoruz. Sahi Süper Lig’i Galatasaray kazandı değil mi! Gelin görün ki, sarı-kırmızılı ekibin bu başarısı Portekizli hocanın gelmesiyle birlikte gölgede kaldı! Yazılı ve görsel medyada Mourinho manşetlerden inmiyor. Eeee böylesi ünlü bir hocanın gelmesine de medya kayıtsız kalamazdı.
İmzalar atıldı, yeni sezon planlamaları, transferler hız kesmiyor... Fenerbahçe’ye alınması düşünülen o kadar yıldız oyuncu var ki, hangisini saysak? Haa gelirler mi, gelmezler mi, bilemem... Neticede bu yıldızların Fenerbahçe’ye gelmesi ekonomiyle doğru orantılıdır. Kaldı ki Başkan Ali Koç işadamı, hesap, kitabı bizden daha iyi bilir.
Hafta sonu gerçekleşecek olağan seçim kongresinde Ali Koç ve Aziz Yıldırım yine sandıkta yarışacaklar,