Şifo Mehmet, teknik adamlıkta işe sıfırdan başladı. Çıraklık dönemine Malatya ile girdi, stajına Milli Takım’da devam etti, şimdi MP Antalya’da ‘ustalık’ dönemini yaşıyor. Dört yıldır Antalya’nın başında, geçtiğimiz sezon takımı ‘ipten’ aldı, aynı ekibi yarışmacı takım haline getirirken, zirve yarışına ortak ederek, hem dikkatleri üzerine çekti, hem de alkışı hak etti. Onca yıldır gösterdiği sabrın karşılığını apoletine ustalık unvanını ekleyerek aldı. Hele hele Beşiktaş’ı yenmeleri de sürpriz değildir. Tam tersi, Antalya attığı kadar da kaçırdı dersek, abartmış olmayız.
Bir Anadolu takımını, hem zirve yarışında tutacaksınız, hem de kupada sekiz takım arasına sokacaksınız, her baba yiğidin harcı değildir. Bu başarı bilgi birikimin bir sonucudur. Bunun içindir ki, bravo Şifo Mehmet’e... O artık usta olarak saygıyı fazlasıyla hak ediyor, yolun açık, herşey gönlüne göre olsun hocam.
***
Ve gelelim Beşiktaş’a... Valla, dostlar bana Beşiktaş’ı soruyorlar, dilimiz döndüğünce onca handikapına karşın, bugünkü konumunun büyük sürpriz olduğunu anlatıyorum. Eeee para pul yok, transfer yok. Bunca yokluğa karşın, takımı zirvede tutmak Samet hocanın şimdilik tutunacağı tek dal !
Ne
İki takımın da savunmadan çok, ofansif oyunu benimsemesi, özellikle ikinci yarıda futbol kalitesini artıran en büyük faktördü.
Kasımpaşa’nın ilk yarıda hucüma çıkarken yaptığı top kayıpları, İsaksson’a sıkıntı olarak geri döndü. Rakibin üç net pozisyonuna geçit vermeyen İsaksson, ikinci yarıda savunmanın yine gedikler yaşaması nedeniyle adeta teslim bayrağını çekti. İlk yarıda Adem yakaladığı net pozisyonu acemice harcarken, boyunun kısa olmasına karşın özellikle yüksek toplardaki başarısıyla dikkat çekti. Ne var ki aynı Adem, topu bıraktı, yan hakemle uğraştı! Adem’in yan hakeme el-kol haraketlerini orta hakem Abdullah Yılmaz’ın “es” geçmesine de anlam veremedik.
Jimmy ile öne geçen konuk takımın gol sevinci kısa dakika sürdü. 56’da Kalu Uche ile skoru eşitleyen Kasımpaşa yalnızca iki dakika sonra Lekiç’in golüne engel olamadı. Golden sonra tüm hatlarıyla risk alan ev sahibi lacivert-beyazlılar, çok adamlı bindirmelerde gol aradı. Özellikle Özer’in orta sahada oynamasına karşın, topla çıkışlarını, ortalarını ileri uç oyuncuları değerlendirmekte yeterli olamadı.
Uzatmalarda hücuma çıkan stoper Yalçın, kafayla topu uzak köşeye gönderirken, takımını yenilgiden kurtaran isim
On numaralı formalar bende hep ‘yetenek’ çağrıştırır. O formayı öyle sıradan oyunculara nedense pek vermezler. Hele hele büyük takımlarda oynuyorsanız, 10’un ağırlığı bir kat daha fazladır. Sergen Yalçın, oynadığı yıllarda 10’un ağırlığını hakkıyla veren son mohikandır Beşiktaş’ta. Sol ayağını neredeyse eli gibi kullanıyordu, attığı, attırdığı goller hâlâ hafızalarda.
Ne alaka demeyin!
Şimdilerde 10 numarayı Olcay giyiyor Beşiktaş’ta... Kumaşı iyi, fazla sırıtmıyor. Ne var ki, o taşıdığı 10’un hakkını veriyor mu derseniz, yanıtımız ‘hayır’ olur. Çok koşuyor, bir şeyler yapmak için çırpınıyor, ancak ilk yarıda inanılmaz iki fırsatı gole çeviremedi, çevirse maç kopacak, yıldızlaşacak, beceremedi. Yani, taşıdığı 10 numara forma ile oyunu çelişiyor, yüzde yüzlük fırsatları kaçırıyor, saç baş yolduruyor!
*
İnönü’deki mücadeleden iyi futbol bekleyenler biraz hayal kırıklığına uğradılar bizce... Başka bir deyişle, dağ fare doğurdu ! Diyeceksiniz ki, futbol netice oyunu, haklısınız. Kartal, Fernandes’siz de olsa, kötü de oynasa, gol ve golleri buluyor. Negatif futbolunu da gollerle örtmeye çalışıyor. Nitekim, Holosko ve Almeida ile iki farkı yakalayan Kartal’ın üç puan arzusu
Samet hocamız, Beşiktaş’ın ‘takım’ olma yolunda her geçen gün iyiye gittiğini söylüyor, söylemesine de sanırız, buna kendisi de inanmıyor, politik konuşmak zorunda kalıyor!
Öyle takım olmak kolay iş değildir, belirgin kriterleri vardır... Topları iyi kullanacaksınız, ayağa oynayacaksınız, pres yapacaksınız, yardımlaşacaksınız, hucüma çok adamla çıkıp, bol pozisyon üreteceksiniz. Hele hele takım savunmasını çok iyi yapacaksınız.
Beşiktaş’ın 14 maçlık karnesi, bu anlamda iyi değil... Baksanıza 14 maçta 32 gol atmış, kalesinde 21 gol görmüş... Bu tablo, Kartal’ın takım savunmasını oturtamadığının en belirgin göstergesi.
Hazır yenilen gollerden bahsetmişken şunun da altını çizelim. Büyük takımların, yabancı hakkını kalelerinde kullanmasına hep karşıyımdır. Alın size McGregor... Öyle aman aman özellikleri olan bir kaleci değil. Haa size üç- dört maçı alır, ligin en az gol yiyen kalecisi olur, hadi bunun su götürür yanı olur. Tam tersi, kaleye gelen her top, neredeyse gole dönüşmüş. Cenk, Milli Takım’a kadar yükselmiş bir kaleci, ama her ne hikmetse Beşiktaş’ta yedek! Bu nasıl bir çelişkidir?
Hasan Kabze’nin attığı gole bakın, Stancu yükleniyor, savunma dört kişi, onlar iki
Öncelikle Şifo Mehmet hocamızı kutluyoruz... Neden mi? Geçtiğimiz sezon ligde güçlükle kalan, ancak bu sezon mütevazi kadrosuyla, tam tersi yarışmacı bir takım sunduğu için bizlere...
Aferin ona... Bu yenilgi, Mehmet Özdilek’in bu sezonki başarısına asla gölge düşüremez.
Hep geriye düştüler, ancak asla pes etmediler, sürekli golü düşündüler. Farkı bire indirdiler, ne var ki bir türlü skor tabelasında eşitliği sağlayamadılar.
İki takım adına da kırılma anları çok olan bir mücadele izledik... Bu maç haftaya damgasını vurdu, dersek abartmış olmayız... Futbolsuz ligimizde biraz olsun, teselli bulduk...
Helal olsun iki takıma... Helal olsun iki hocaya...
Gol düellosundan karlı çıkan kuşkusuz Beşiktaş idi. Kartal, bu galibiyetle hem özgüvenini üst seviyeye çıkardı, hem de zirveye kanat çırptı.
Antalya’daki maçın tartışmasız yıldızı bizce Almeida’dır... Hem hat - trick yaptı, hem de sahada basmadık yer bırakmadı, iyi bir takım oyuncusu olduğunu dün bir kez daha kanıtladı. İki kafayla, bir ayakla golünü atarken, iki de net pozisyonu, kritik dakikalarda maalesef ayağıyla atamadı. Eee arkadaşlar, Almeida yerden gelen toplarda sıkıntılı, mazereti var, siz, siz olun ona sürekli
Şimdi eğri oturup, doğru konuşmanın tam zamanıdır bizce! İkinci yarıdaki futbol, bizlere keyif verdi, hatta heyecanlandırdı, bu anlamda Bursaspor’a teşekkür ediyoruz... Öne geçtiler, geriye düştüler, yıkılmadılar, ayakta kaldılar, galibiyeti kovaladılar, bir puanla yetinirken, son haftaların formda takımı Beşiktaş’a da el freni olurken, uzatma dakikalarında galibiyeti kaçırdılar.
Beşiktaş mı?
Maalesef bizde hayal kırıklığı yarattı!
Valla, ister kızın, ister gönül koyun, ama gerçek bu... Kalkıp, bu skora övgüler yağdırırsak, bunun adı eyyamcılık olur! İki haftadır taraftarın ağzına bir parmak bal çalıyorsunuz, gelip, sahanızda Bursaspor’a teslim oluyorsunuz!
Nasıl mı?
Beşiktaş, sahasında geriye düşüyor (hadi futbol bu olabilir) diyoruz. Kartal bu kez skoru eşitliyor, hatta öne geçiyor... Buraya kadar her şey harika, lafımız yok...
Ancaaak, öne geçip, skoru koruyamıyorsanız, buna söylenecek lafımız bi o kadar çok!
Bir Ofspor, bir de Mersin maçının kadrosuna bakıyorum, ikisinin arasında fersah fersah fark var! Efendim, futbolda, ayağınızı yere sağlam basmak zorundasınız! Neticede kupa da Avrupa’ya çıkmanın bir başka yoludur. Üstelik tek ayaklı maçlarda, rakibi hafife alır, riske girerseniz, bindiğiniz dalı kestiğiniz gibi, başınıza da iş alırsınız!
Yanılıyor muyuz, sevgili hocam?
Samet hoca, Kasımpaşa maçıyla başlayan çıkışı sürdürmek ve zirveyi kovalama adına, bu kez riske girmedi, ideal onbirini sürdü sahaya.
Sonunda Fernandes de nazara geldi! Oyun içinde onu pek fazla göremedik dersek abartmış olmayız. Eee yük hep onun üzerinde, neticede adam robot değil ki, o da forma düşüklüğü yaşayabilir. Ancak sahada durması bile rakip için başlı başına tehlikedir. Ancak Kartal’ın bir küçük Fernandes’i daha var, o da Oğuzhan Özyakup... Fernandes durdu, o devreye girdi... 49 dakika oyunda kaldı, bir gol, iki asist yaptı. Tam onu maçın kahramanı yapacağız, ikinci sarıdan soyunma odalarının yolunu tuttu. Sakın ola Barış Şimşek’e kızma, çünkü ikinci sarı kart doğruydu. Sarın varsa, dikkatli olacaksın, eline koluna sahıp çıkacaksın. Bir hatırlatma, hele sarın varsa, o baraja girmeyeceksin, bu da
Efendim, Fernandes için ‘yarasa’ diyorlar... Yani gece kuşu, çok geziyor, o bar, bu bar dolaşıyor, dedikodu falan değil, hepsi doğru. Ne var ki, adam ister gezsin - tozsun, sahaya çıkıp, işini yapıyor mu, yapıyor, gerisi detay. Ya adam bir de gezmezse, vay rakiplerin haline! Tam yedi bela. Topu ayağına aldığı anda, geçemediği rakip yok. Duran topları müthiş. Hani benzetme yerindeyse, yarım penaltı. Topu adamın ağzına atıyor, kaçan fırsatları, gole döndürmesi artısı, takımın da bizce yarısı. Adamın ayağına bu kadar mı top yakışır?
Samet Aybaba’yı kutluyoruz... Trabzonspor maçının ikinci yarısındaki kadroyu aynen Kasımpaşa maçına sürdüğü için. Kasımpaşa karşısında uzun zaman sonra üç puana kanat çırpan Kartal, öyle çok baskılı ve de coşkulu oynamadı. Ancak futbolda iyi oynayana değil, tabelayı değiştirene puan veriyorlar.
Aybaba’nın diğer bir doğrusu ise kaptan İbrahim Toraman’ı oyundan almasıydı. Çünkü, kaptanın sarısı vardı, her an kırmızıya dönüşebilirdi.
Futbolda başarının anahtarı takım oyunudur. Goller atabilirsiniz, ancak takım savunmasını iyi yapamıyorsanız, başınıza iş alırsınız. Tıpkı dünkü gibi. Kartal farkı ikiye çıkarmış, maçı kopardı, koparacak, duran bir top