Önce Yugolar. Dağdan yeni inmişler. Efes İstanbul World Cup, topla ilk tanışmaları. Almanya’da kondisyon yiyip, kondisyon içip, öyle gelmişler İstanbul’a. Taş gibi denir ya, öyleler vallahi. Turnuvanın ilk günü toptan korkuyorlardı. Kaçıyorlardı da. Dün artık alışmışlardı. Divac, gelmek istememiş. Tarlac da sakatmış. Indianapolis’teki beşleri olmasa da, o beşin dördüyle başladılar. Jaric, Tomasevic, Bodiroga, Stojakovic, filme ilaveten Türkiye’de basketbol öğretip, gönderdiğimiz renkli miki, Drobnjak yani.
Herhangi beş Yugoslav’ı bir araya getirseniz, basketbolu farklı oynuyorlar zaten. Pesic zorlanmıyor. Stojakovic, Bodiroga ve Tomosevic ile de daha da farklı oynuyorlar. Seattle’lı Radmonovic’i bile benchte oturmaya alıştırmışlar. Vıdı vıdı yapmıyor. Ve bizimkiler... İbo, Hido, Harun yoktu. Hüseyin zaten yoktu. İlk beşte Mirsad da yoktu. Üstelik Pesic, Avrupa Şampiyonu unvanının hazırlık turnuvası da olsa gölgelenmesini istemiyordu. İstanbul’a hem şampiyon olmaya gelmişlerdi, hem de yenilmeden şampiyon olmaya. 35. dakikadaki 64 - 60’lık skor, Yugoslavya’ya son periyodda en yaklaştığımız andı. İkinci beşimizle oynamamız onları kandıramadı. Kanmaya da niyetleri yoktu zaten Yugolar’ın. Ciddiye alıyorlardı 12 Dev Adam’ı belli ki. En çok da 13. dev adamı herhalde. Harun, Hüso, İbo, Hido gibi dört dev adam yoktu ama, 13. dev adam korkutuyordu onları belli ki. Oyunun hiçbir bölümünde dalga geçmeden, laubalileşmeden, tempolarını düşürmeden asıldıkça asılarak oynadılar da oynadılar.
Maçı alabilir miydik ? Alabilirdik tabii. Kavga ederek, atlayarak, zıplayarak, top kaparak, top çalarak, rahatsız ederek, hır çıkararak. O gün Mirsad başlatmıştı kavgayı. Dün başlatanlar Ömer Onan ve Mehmet Okur’du. Sonradan katılan da Mirsad. Ama bu üçü yetmedi. Dördüncü periyodda Yalçın Granit’in dediği Türk basketbol ekolu sahadaydı belki de. Yugolar’ı Yugolar gibi oynayıp yenemezdik zaten. Eğer eksik olanlar olsaydı da, daha çok basketbol oynayacaktık belki. Ama daha az kavga edecektik. Veya daha az mücadele edecektik. Donmamış çocuğa don biçilmez ama oynanmamış maça biçelim. Daha rahat yeneceklerdi belki de bizi tam takım olsaydık. Belki diyorum, dikkat edin, yenerler demiyorum. Yapılacak şey belli. Dünkü beşin takım ruhunu oynamayan dörtlünün basketbol ruhuyla birleştirmek belki de...
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010