Haziran ayında Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Cenevre’de Uluslararası Çalışma Konferansını topladı. BM’ye üye ülkelerin işçi, işveren ve hükümet temsilcileri bu konferansta bir araya geldi. Özellikle üye ülkelerdeki sendikalaşma konuları alındı. Bu bağlamda ülkemizdeki durumun çok iç açıcı olmadığı vurgulandı. Türkiye’de Anayasal güvence altında bulunan sendikal özgürlükler ve toplu pazarlık hakları konusunda ILO ve AB standartlarına uyum açısından mevzuatımızda önemli gelişmeler kaydedilmesine rağmen halen daha kat etmemiz gereken mesafeler olduğu bilinen bir gerçek. Bugün itibariyle 16 milyon 864 bin işçimizden 2 milyon 525 bini sendika üyesi. Sendikalaşma oranı yüzde 14.97’e ulaştı. Bu oran 2013’te yüzde 8.8 seviyesinde bulunduğu için gelinen nokta olumludur. Sendikalı üye sayılarında olumlu artış yaşanmasıyla birliktebu konuda birçok farklı nokta da bulunuyor. Öncelikli olarak bu artışın önemli sebebi kamuda taşeron işçilerinin kadroya alınmasıdır. Kamu dışında sendikalaşma oranı yüzde 7.15’tir. Ayrıca toplu sözleşme kapsamında olan üyeler bakımından sendikalaşma oranımız yüzde 6’lar düzeyindedir. Bugün itibariyle 235 işçi sendikasından sadece 67’si iş kolu barajını geçebiliyor.
Kayıt dışı istihdam
Uluslararası göstergelere göre sendikalaşma oranları; İzlanda’da yüzde 90, Danimarka’da yüzde 67, İsveç’te yüzde 65, Finlandiya’da yüzde 60, Norveç’te yüzde 50, Belçika’da yüzde 50, İtalya’da yüzde 35, Kanada’da yüzde 30, İngiltere’de yüzde 28, Hollanda’da yüzde 20, İspanya’da yüzde 19, Almanya’da ise yüzde 16 seviyesinde bulunuyor. Ülkemizde sendikalaşmanın daha geride olmasının birçok nedeni var. Engellerden en önemlisi kayıt dışı istihdamdır.Ayrıca çalışma hayatında kayıt dışılık, yasalara uygun hareket eden, sendikalı ve toplu sözleşmeli işyerleri bakımından, bu hakların yarattığı maliyetler nedeniyle haksız rekabet yaratılmasına neden olmaktadır.
Konfor alanından çıkılmalı
İkinci önemli neden ise maalesef sendikacılığımızın halen daha kamu sendikacılığının konfor alanından çıkamamış olması ve sendikacılığı sadece “ücret sendikacılığı” olarak görmeleridir. Nitekim toplu pazarlıklarda strateji çalışanın refahı ve işin devamlılığı olması gerekirken, mevcut enflasyonun 6-7 katı taleplerde bulunuyor olmak, toplu görüşmelerin başarısız kalmasına, görüşmelerin tıkanmasına neden olmaktadır. Çalışanın sosyal adalet mekanizması içerisinde gelirini arttırmak esas amaç olmakla beraber, işin ve işletmenin de devamlılığını düşünmek pazarlıkların temel unsurlarından biri olmalıdır. Zaten oldukça düşük sendikalaşma oranı içerisinde, sendikalı olmayan işyerlerinin sendikalı işyerlerine göre maliyet avantajı varken ve bu durum rekabeti bozarken, esas olarak dikkate alınması gereken bu olmalıdır. Diğer yandan sendikalaşmayı arttırmanın temel yolu işverenleri bu konuda ikna etmekten geçer. Toplu sözleşmelerin yürürlükte olduğu zamanlarda veya toplu görüşmeler esnasında üretimin durmasına neden olacak yasa dışı eylemler işverenleri sendikalardan uzak tutmaya neden olur. Yasal zeminde yapılacak her türlü sendikal eylem haklı görülürken aksi eylemler sendikalaşmaya zarar vermektedir.
İyi örnekler artmalı
Sonuç olarak sendika içi demokrasiye önem veren, sadece ücret sendikacılığı değil ekonomik, sosyal ve hukuki her alanda üyelerine destek veren sendikalar ülkemizde yaptıklarıyla sendikalaşmanın önünü açacaktır. Bir örnek vermek gerekirse, Yol- İş Sendikası, kamuda taşeron istihdamı sorununu dava yoluyla mücadele ederek, hakkını alarak ve kamuya kazandırdığı 10 bin işçinin ardından 600 bin işçinin kamuda istihdamını sağlayarak ortadan kaldırdı. Önümüzdeki dönemerde işte bu gibi örneklere daha fazla ihtiyaç var.