ÜNLÜ şair Nazım Hikmet’in dediği gibi ‘soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen’; Duygu Asena’ya göre ise; ‘adı olmayan’ kadınlarımız...
Bizim kadınlarımız...
Anamız, avradımız, yarimiz...
Bugün onların günü...
Aslında her gün onların...
Ama...
Onlar bunun farkında değil...
Örneğin; özellikle politikada aktif olarak yer almak istiyorlar.
Ancak...
Ülkemizde bu mümkün olmuyor.
Parlamentoda yeteri kadar temsil edilemiyorlar.
Ruanda bile Türkiye’yi bu konuda ‘alt etmiş’ durumda...
Çünkü, Ruanda parlamentosunda kadın vekil oranı yüzde 56,3...
Yani... İki vekilden biri kadın.
Diğer bazı ülkelerin parlamentosundaki kadın oranı ise şöyle:
İsveç yüzde 46,4...
Güney Afrika yüzde 44,5...
Küba yüzde 43,2...
Irak yüzde 25,5...
İtalya yüzde 21,3...
İngiltere yüzde 19,5...
Fransa yüzde 18,9...
Yunanistan yüzde 17,3...
ABD yüzde 16,8...
Türkiye yüzde 9,1...
İran yüzde 2,8...
Suudi Arabistan sıfır...
Dünya ortalaması ise yüzde 18,8.
* * *
Türkiye’nin batıya açılan penceresi olarak nitelendirilen İzmir’de bile kadınlar, hak ettikleri yerde değil...
Örneğin; metropoldeki 21 ilçe belediye meclislerine seçilen 547 üye arasında, yalnızca 72 kadın var. 128 kişilik büyükşehir meclisinde bile sadece 5 kadın üye görev yapıyor.
Yüzde 5 bile değil.
İzmir’de bir tek kadın belediye başkanı yok. Nasıl olsun ki; kadına özel kota uygulanan CHP’de bile yok sayılıyor, siliniyor.
Nitekim, milletvekili Selçuk Ayhan ve il başkanı Ekrem Bulgun, 48 kişiden oluşan kurultay delegesi listesine tek bir kadının adını yazmıyor. Yazılanı da siliyor.
Sonra da CHP’nin Parti Meclisi’nde yer alan Prof. Dr. Tülay Özüerman, “Kadın haklarını savunurken kendi partimde yaşanan çelişkiyi kadınlara nasıl anlatacağım?” diye soruyor.
Milletvekili Canan Arıtman ise, “Kadınları yok farz edenler, onları yaşamın ve siyasetin dışında tutmaya çalışanlar, listelerden çizenler Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde sonsuza değin kalın çizgilerle çizilmişlerdir” diye tepki gösteriyor. Kadınlar, yapılanları unuttuğu ve sessiz kaldığı sürece her zaman vitrin süsü olmaya mahkumlar.
Çünkü...
Her seçim öncesinde “Listelerinde kadın adaylara yer vermeyen partilere oy yok” diye aynı şarkı söyleniyor..
Ama...
Birşey değişmiyor.
Balbay, adalet ve çifte standart!
“GECİKEN adalet, adalet değildir” diye boşuna söylenmemiş.
Gazeteciliğe başladığım 80’li yıllarda ilk istihbarat şefim olan ve daha sonra Cumhuriyet Gazetesi İzmir Bürosu’nda ve ardından aynı gazetenin Ankara Temsilciliği görevinde bulunan Mustafa Balbay, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanmasının ardından tam bir yılı aşkın süredir ‘adalet’ arıyor.
1 Temmuz 2008’de gözaltına alınan Balbay, mahkemece serbest bırakıldı. 8 ay sonra, 5 Mart’ta yeniden gözaltına alındı ve 6 Mart 2009’dan bu yana tutuklu.
Yani...
Tam bir yıl iki gündür Silivri Cezaevi’nde yatıyor.
Yani...
Tam 367 gündür çok sevdiği mesleğini yapamıyor, yazılarını yazamıyor...
Yani...
Tam 8 bin 808 saattir sevdiklerinden, eşinden ve dostundan ayrı...
Yani...
528 bin 480 dakikadır özgürlükten yoksun...
Peki suçu ne Balbay’ın? Gazetecilik yapmak, araştırmak, incelemekten başka...
Mahkeme, Balbay’ı gazetecilik faaliyeti kapsamındaki çalışmaları ve notlarından hareketle “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla tutukladı.
Balbay, tutuklama tarihinden 8 ay önce de gözaltına alınıp bırakılmasına karşın hiçbir yere kaçmadı ve ülkesini terketmedi. Davayla ilgili olarak tüm ‘delilleri’ toplanan Balbay’ın cezaevine konulmasında neden olarak, “Atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesinin varlığı, kaçma ve delilleri karartma şüphesinin” gösterilmesi dikkat çekici...
Oysa...
Darbe planı yapmakla suçlanan muvazzaf ve emekli kuvvet komutanlarının “delilleri karartma” ya da “kaçma” şüpheleri olmadığı için serbest bırakıldı. Buna karşın Balbay’ın tutuklu olması, ülkemizde hemen her alanda yaşanan ‘çifte standart’ın bir örneği değilse nedir?
Tıpkı...
Darbe planlarına karşı olduklarını söyleyenlerin geçmişteki darbeler hakkında ‘tık’larını çıkarmaması gibi...
Tıpkı...
Türkiye’deki ve İzmir’deki bazı gazeteci ve yazarların yaptığı gibi...