1957 yılıydı. Nazım Hikmet Bakü'ye gitti. Kaldığı İntourist otelin resepsiyonunu aradı. Azeri kız Rusça cevap verdi.
Kendi dilini duymaya hasret Nazım, "Azeri değil misin" diye sordu.
"- Evet" dedi kız.
"- O halde niye Türkçe konuşmuyorsun?"
"- İnsan dilinde konuşun ki cevap vereyim."
Nazım, yine Rusça verilen bu karşılık üzerine öfkeyle Azerbaycan Sovyet Başkanı Mirza İbrahim'i aradı. Devlet dairelerinde, çarşıda, pazarda herkesin Rusça konuşup yazdığından yakındı:
"- Oysa ben buraya Türkçemi işitmeye, okumaya geldim" dedi.
Mirza bu konuşmadan etkilendi. Bir genelgeyle o günden sonra tüm resmi işlemlerin Türkçe yapılmasını istedi.
Tabii kıyamet koptu. Moskova, Mirza İbrahim'i milliyetçilikle suçlayıp görevden aldı. Türkçe genelgesi geri çekildi, işler eskiye döndü.
* * *
Bu olaydan 44 yıl sonra, önceki gün Bakü'ye inip Nazım'ın kaldığı İntourist oteline doğru giderken tarihi bir değişime tanıklık ettik.
En son 2 yıl önce geldiğimiz Azeri başkenti, baştan aşağı yeni bir dil kuşanmıştı adeta... Kente bir Rus diyarı havası veren Kiril harfleriyle yazılmış yazılar kazınmış, Rus dili tamamen ortalıktan silinmişti.
"Dilin tekmilleştirilmesi" ve Kiril alfabesinin kademeli olarak terk edilmesi kararı 10 yıl önce Azerbaycan bağımsızlığını ilan ettiğinde alınmıştı aslında... O günden beri okullarda Latin harfleriyle eğitim veriliyordu. Nihayet 1 Ağustos'ta kademeli geçiş dönemi sona erdi ve Azerbaycan'da 200 yıllık Rus egemenliğinin son kalıntısı da temizlendi.
Şimdi Bakü'de 1929 Türkiyesinin havası var.
Sokaklardaki trafik levhaları, ilan tabelaları yenileniyor, Kiril harfli gazeteler Latin harflerine geçiyor, ekranda Rusça dublajdan vazgeçiliyor, Rusça dışında dil bilmeyenler için kurslar açılıyor.
Kimi Azeri aydınları Rusya'dan ve Rusçadan hepten kopuş sayılan bu kararı eleştiriyorlar. Rusça kültürel birikimin yok olacağından endişe ediyorlar.
Yazarlar Birliği Başkanı Anar Rızaev ise aynı görüşte değil. Azeri yazar Resul Rıza'nın oğlu olan Rızaev, görüşmemizde "Geciktik bile" diyor.
Rızaevler'in aile tarihi, Azerilerin son 100 yıllık dil kargaşasının özeti gibi...
Anar'ın babası 20. yüzyıl başında Arap harfleriyle yetişmiş.
1929'da Türkiye'yle birlikte Azerbaycan da alfabe değiştirince Anar Latin harfleriyle okumuş.
1940'ta Moskova, Kiril'i Azerilerin resmi alfabesi haline getirmiş; Anar'ın çocukları Rus harfleriyle eğitilmişler.
Üç nesilde üç ayrı alfabe...
Şimdi Anar'ın torunları yeniden Latin harflerine dönüyor.
Kargaşayı çözmek için bir Devlet Dil Komisyonu kurulmuş. Anar Rızaev'in komisyondaki görevi, klasik ve çağdaş Azeri - Türk edebiyatından 100 eser seçip Latin harfleriyle yeniden bastırmak... Mesela Nazım'ın kitapları ilk kez Latin harfleriyle basılacak.
10 yıldır Latin harfleriyle eğitim gören çocukların da mezun olmasıyla 5 sene içinde yeni alfabenin hepten kök salacağına inanılıyor.
* * *
Azerbaycan, alfabe değişikliğiyle Moskova'nın çekim alanından uzaklaşıp Türkiye'ye biraz daha yaklaşıyor. "Büyük ağabey"in buralarda etkisini katlayabilmek için yapabileceği öyle çok şey var ki:
"Mesela burada bir kültür merkezi açmak, kitap basmak, film mübadelesi, ortak yapımlar" diye sıralıyor Anar Rızaev.
Tabii Ankara'dan Bakü'ye tek yönlü bir "kültür aşılaması" değil arzulanan; karşılıklı bir kültür alışverişi... "Bizim büyük yazarlarımız da Türkiye'de hiç tanınmaz" diye yakınıyor Anar; "Bir tek türkülerimizi bilirsiniz. Onların da yazarını söylemezsiniz."
Bu vesileyle "Ela gözlüm, senden ayrı düşeli" türküsünün sözlerinin Anar'ın annesi Nigar Rızaev'e ait olduğunu öğreniyoruz.
Azerbaycan, dilinin yönünü de Türkiye'ye ve Batı'ya çevirerek Nazım'ın 44 yıl önce önerdiği yola giriyor.
Bakü, yazısıyla da büsbütün bir Türk şehri artık...