Hiç sevmezdim “...ama” bağlacıyla birbirine iliştirilen cümleler kurmayı...
O cümlelerin ilk bölümündeki kaide, ikinci bölümündeki istisnalarla bozulur çünkü...
82 Anayasası öyledir mesela...
1961 Anayasası’nın özgürlükçü ruhu, “ama” üstüne “ama” eklenerek kelepçelenmiştir.
Anayasa’da “Özel hayat gizlidir” mi deniliyor; hemen peşine bir “ama...” eklenir:
“...milli güvenlik, kamu düzeni, genel ahlak, vs. gerekçelerle özel hayata müdahale edilebilir.”
Müdahale bahaneleri öyle kapsamlıdır ki, “ama”dan önceki cümlede vaat edilen hak, “ama”dan sonraki gerekçelerle fiilen elden alınır.
Konut dokunulmazlığından haberleşme hakkına, vicdan hürriyetinden düşünce özgürlüğüne kadar tüm kazanımları, arsız bir yasak virüsü gibi kemirmiştir “ama”lar...
Geriye “ama-landırılmış”, güdük bir demokrasi kalmıştır.
* * *
“Sevmezdim ‘ama’lı cümleler kurmayı” dedim başta...
...ama...deyip sevmediğim şeyi yapacağım şimdi:
Bir süredir çokça “ama” kullandığımı fark ettim.
Hangi cephenin politik argümanını dinlesem “evet, ama...” deyip karşı argümanları sıralıyorum.
Anayasa’daki “ama”lar devletin vatandaşına güvensizliğinin eseriydi; bizim “ama”lar ise vatandaşın devlete, hükümete güvensizliğinden kaynaklanıyor.
* * *
Diyelim, “Kürt açılımı iyidir” cümlesinin altına koşulsuz imza attık.
Ama...
“...parti kapatarak, kapatıldığında sessiz kalarak, farklı
görüş sahiplerini ‘Kabul etmeyen çekip gitsin’ diye kovalayarak açılım olmaz” yargısını buna eklemek haksız mı?
“Darbe suçtur”.
Nokta.
Lakin olup bitenler karşısında bir noktalı virgül koyup “ama” eklemek gerekmez mi:
“Askerlerin darbe girişimleri gibi, sivillerin otoriter rejimi hedefleyen kumpasları da darbe suçu sayılır.”
Yıllarca şu cümleyi kurduk:
“Ergenekon, derhal tasfiye edilmesi gereken bir suç örgütüdür.”
“Ama...”
Mustafa Balbay’ın sorusunu ekleyip “Niye asıl sorumlular dışarıdayken, bazı ilgisiz insanlar hukuk zorlanarak içerde tutuluyor” diye sormak hakkımız değil mi?
Aynı şekilde;
“Cumhuriyeti koruyalım” çağrısına hak verirken, “Ama bunun uğruna demokrasiden vazgeçmeyelim” eklemesini yapmak gerekmiyor mu?
Bahsettiğim “ama...”lar, bence asli hükmü zayıflatmıyor, tersine güçlendiriyor, boyutlandırıyor.
* * *
Geçen gece NTV’de Nuray Mert, 11 Eylül’den sonra muhafazakârların toptancı, keskin yargılardan müşteki olduklarını ve kendilerini “...ama” bağlaçlı istisnalarla savunduklarını hatırlattı.
“11 Eylül’de yakalanan bütün saldırganlar Müslüman olabilir, ama bu, bütün Müslümanlar saldırgan demek değildir” cümlesi, o günlerden kalmadır.
Bugünden ise “Bütün askerler cuntacı”, “Bütün Kürtler ayrımcı”, “Bütün cumhuriyetçiler darbeci” genellemeleri kalacak yarına... “ama-landırılmamış” halleriyle...
Demek ki güçler dengesiyle birlikte “ama”ların cümle içindeki kullanım yeri ve sıklığı da değişiyor.
Asıl sıkıntı, kutuplaşmanın artmasıyla birlikte yargıların da keskinleşmesi, akli kuşkuculuğun terk edilmesi; kimsenin karşıt saftan en küçük itiraz üzerine düşünme ihtiyacı hissetmemesi...
Oysa gerçek, belki de hiç bu kadar çok boyutlu olmamıştı.
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025