Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türk ve Yunan Dışişleri bakanlarının Arafat ziyaretini izlemek üzere her iki taraftan birer kameraman davet edildi. Türk tarafı adına geziyi izleyen ve ekranlarınıza yansıyan görüntüleri çeken, tecrübeli ve sevgili kameraman arkadaşımız Yusuf Akçura'ydı.
Yusuf, Cizre'deki olaylı nevruzdan, Afganistan'da Rus işgaline kadar pek çok önemli olayı izlediği için Ramallah izlenimlerini sizlerle paylaşmak istedim:

* * *

* Sabah Kudüs'ten Ramallah'a yola çıkmadan önce İsrailli görevliler kolumuza yeşil plastik bir bilezik taktılar. Dışişleri müsteşarı ve Tel Aviv büyükelçisinin bile koluna takılan bu bileziğin bir hayat sigortası olduğunu ve "Bizi vurmayın" anlamına geldiğini öğrendik.
* Arafat'ın karargahına ulaşana kadar zırhlı bir Mercedes'le 3 kontrol noktasından geçtik. Ramallah girişi büyük beton bloklarla çevrilmiş, yol bir askeri kışlanın içinden geçirilmişti. Ara yollar ya hurda haline gelmiş arabalar yığılarak ya da tanklarla kapatılmıştı.
* Ramallah, terk edilmiş bir kasaba görüntüsündeydi. Evler kilitli, dükkanlar kepenkliydi. Binalarda çatışmaların izleri görünüyordu. Bahçesini çapalayan bir adam dışında tek sivil görmedik.
* Sivil araçlar, park ettikleri yerde üzerinden tanklar geçirilerek yamyassı hale getirilmişti. Arafat'ın karargahının parkındaki resmi araçlar da ya ezilmiş ya tahrip edilerek kullanılmaz hale getirilmişti.
* 3. kontrolden sonra karargaha geçtik. Kapıyı bloke eden İsrail tankı kenara çekiliyor ve içeri yol veriyordu. İsrailli görevliler kapıya kadar bize eşlik etti. O sırada bir asker, profesyonel kamerayla heyetin görüntülerini çekti. Arama yapılmadı. Sonra içeriden bir Filistinli sivil gelip heyeti "devraldı".

* * *

* Filistinliler mobilyaları girişe yığmışlardı. O barikatla duvar arasından sıyrılıp içeri girdik. Dışarıdan jeneratörün sesi duyuluyor, içeride buruk bir koku hissediliyordu. Koridorda silahlı yorgun Filistinliler yerde yatıyordu. Penceredeki barikatlarda silahlı görevliler vardı.
* İçeride elektrik ve su vardı, ama telefonlar çalışmıyordu. Yiyecek stoklarının 9 gün önce bittiğini öğrendik. Yardım kuruluşları her gün küçük bir kumanya veriyordu. Raflarda çok miktarda su şişeleri gördük. Plastik bardaklarda çay ikram ettiler.
* Arafat iki bakanı merdivenin başında sarılarak karşıladı. Işıksız, penceresiz küçük bir odaya aldı. Yorgun görünüyordu. Odada kapalı duran bir televizyon ve uzun masanın üzerinde silahı, Kuran'ı, ilaçları ve dosyaları duruyordu. Çevresindekilerin elinde ağır silahlar vardı.
* Herkesin "Mr. President" (Başkan) diye hitap ettiği Arafat lafa girerken "Bütün karargahlarımı yıktılar, bir tek burası kaldı. Hiçbir bakanımı çağıramıyorum, yanımda bir tek danışmanım var, o da benim gibi esir" dedi.
* Bakanlar Arafat'la görüşürken biz binadaki bir mahkemeyi izledik. İsrail Turizm bakanını öldüren Filistinlilerin karar duruşmasıydı bu... Biri yüksek rütbeli 3 hakim gelip kararı okudular. Sanıkların avukatını, az önce kapıda silahıyla nöbet tutarken görmüştük.
* Bu arada 1 aydır orada Filistinlilerle yaşayan 30 Batılı gönüllüyle görüştük. Bizi görünce "Stop Şaron" pankartı açıp sloganlar ve danslarla gösteri yaptılar. Konuştuğum bir Fransız gönüllü, Filistin halkıyla dayanışma amacıyla buraya geldiğini, amatör kamerasıyla her şeyi görüntülediğini, çıkınca bir belgesel yapacağını söyledi.

* * *

* Görüşme bittiğinde Arafat bütün heyeti tek tek öptü. Filistinliler uğurlamaya çıkamadılar. Kapıya yürüyüp İsrail askerlerinin korumasında arabalara bindik ve Ramallah'ı terk ettik.
Dehşete kapıldım mı?
Daha kötü yerler görmüştüm... ama bir halkın liderinin böyle çaresiz bir kapana kıstırıldığını?..
Hiç!