Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Ne baş döndürücü, ne baştan çıkarıcı şey şu insan teni:
Birbirine değmeye görsün; "avcı"yı, av haline getiriyor bir anda...
"Nuh" tufanından beridir, şehvetin büyülü ormanı, yolunu şaşırtıp kendi kurduğu tuzaklara sürüklüyor insanı...
...dağınık yatakların kapanında şahin kanatlarını kırıyor.
***
Ah o yasak meyvenin bütün yasakları unutturan, karşı konulmaz lezzeti!..
Kaç bariyeri yıkmış, kaç kariyeri yakmış, kaç hünkârı çocuklaştırmıştır kim bilir...
Günahın çağrısı, kalın duvarlarında gedikler açar insanın...
Bir çift bacağın kıskacında derisini soyar, tırnağını söker, urbasız, rütbesiz, "mete"liksiz bırakır.
Çok kullanılmaktan yüze yapışmış maskesini çekip çıkarır birden; kanatır çıkarırken...
Gündüz pervasızca balyoz sallayan muhterisleri, gece ihtiraslı topukların altında ezer.
Hayatını kötülükle savaşa adamış cengâver, sonunda içindeki kötülüğe yenik düşer.
***
Kuytularda sevişmenin gemlenemez tutkusu, en silik kişiliklerden bir kaplan yaratabilir.
Bir arsız dokunuş, en heybetli tiranların gazını alabilir.
Hazların daveti, uykudaki bir volkanı kışkırtabilir, mutedil suları "yükselötebilir.
Bir nefesin ürpertisi, en nemrut yüzleri ışıtıp, en zalim gözlerde sevda ateşleri yakabilir.
Ordulara hükmetmiş bir komutan, bir çift ince ayak bileği önünde diz çökebilir.
İhaneti değil sadakatiyle, sevgisi değil nefretiyle nam salması beklenen avcı, her şeyini riske edecek kadar pervasızlaşıp çoktandır bastırdığı duygularının ağına takılabilir.
Peşine düştüğü avın, esiri olabilir.
***
Sabah bir de bakarsınız, zevkin salgısı, tebessüm olup ceberut dudaklara yerleşmiş; umulmadık aslanları kediye çevirmiş, çok bilmiş iffet tellallarını, aşk nameleri şakıyan birer bülbül haline getirmiş...
...uçkurlarından tutup devirmiş heybetli heykelleri...
...sadece heykeli değil, onun gölgesinde ezilenleri de sevindirmiş.
Ah o şehvet ormanının, gurur, kibir, rütbe, mevki, yaş, medeni hal tanımayan çağrısı!..
İktidara tapan kaç muktediri iktidarsızlaştırmış, kaç avcıyı av, kaç avı avcı haline dönüştürmüştür kim bilir...
Kendi kurduğu tuzağa düşen avcı, utanır mı o güne dek tuzağa düşürdüklerinden acep?..
Pişman olur mu yaptıklarından?
Arınır mı hırslarından?..
Acep kuytularında şeytan gezinen tuzak yataklar, o yataklarda bir kurt kapanına dönüşen davetkâr bacaklar, öğretir mi avcıya av olmanın ürpertici acizliğini?
"Orman kanununun işlediği yerde tuzaklar, beni de esir alabiliyormuş" dedirtir mi?
Merhameti öğretir mi?