Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Birazdan cumhuriyet ilan edilecekti. Gazinin Cumhurbaşkanı olmasına birkaç saat kala verdiği o son demeç bugün için de önemlidir. Çünkü dikkatle okunduğunda, içinde "lider"in, yeni rejim hakkında Batı dünyasına verdiği bir mesaj vardır: 29 Ekim 1923 günü bir pazartesiydi... Mustafa Kemal Paşa o gün öğleden sonra Ankaradaki Fransız yazar Maurice Pernotyu kabul etti. "BAĞLAR KOPMAMALI" Bu demecin ardından yapılan Anayasa değişikliği oylamasında Türkiye devletinin yönetim biçiminin "cumhuriyet" olduğu maddesi, oybirliğiyle kabul edilmiştir. "Osmanlı İmparatorluğu, Batıya karşı elde ettiğimiz başarılardan çok gururlanarak, kendisini Avrupa uluslarına bağlayan bağları kestiği gün, düşüşe başlamıştır. Bu, bir hataydı. Bunu tekrar etmeyeceğiz. Bizim vücutlarımız Doğuda ise de düşüncelerimiz Batıya dönük kalmıştır." KIL PAYI KABUL EDİLDİ Muhalifler gelmemiştir. Hatta denge o kadar kritiktir ki, Anayasa değişikliği için gerekli çoğunluğun tehlikede olduğu anlaşılınca, o güne kadar hiç Meclise gelmemiş 9 milletvekili apar topar çağrılıp yemin ettirilmiş, gerekli rakama ancak bu sayede ulaşılabilmiştir. Ertesi günkü gazeteler kararın yarattığı şaşkınlığı gösteren kimi demeç ve makalelerle doludur. Mesela Hüseyin Cahit (Yalçın), "Ben cumhuriyetçiyim" diye başladığı makalesinde, "endişeye düştüğü nokta"yı şöyle yazar: "Meclisin yokluğunda kabineyi düşürme hakkı padişahlara bile verilmemişken, şimdi bu hak cumhurbaşkanına mı veriliyor?"Ahmet Emin (Yalman) ise "Bir devlet şeklinin, birkaç saat içinde görüşülüp değiştirilmesinin tarihte örneği olmadığını" belirtir. Mustafa Kemal Paşanın, şimdi muhalefete geçmiş eski silah arkadaşları da aynı aceleden yakınırlar. Rauf Bey "Cumhuriyetin, sorumlu olmayan bir zevatın emrivakisiyle gerçekleştiğini" belirten bir demeç verir. Cumhuriyet ilan edildiğinde Trabzonda olan Kazım (Karabekir) Paşa, haberi "100 pare top atın" emrinden öğrenir ve "Ordu komutanı olduğu halde kendisine bir şey bildirilmemesinden" yakınır. Cumhuriyet kararı, gerçi ilk Meclisten oybirliğiyle çıkmıştır, ama bu, bütün mebusların cumhuriyetten yana olduğunu göstermez. Çünkü o günkü oylamaya 287 milletvekilinin sadece 158i katılmıştır. Misyon bitti mi, yeni mi başlıyor Cumhuriyet ilanının bir "baskın" şeklini alması, dönemin güçler dengesinin gereğidir. İstiklal Savaşı bitmiş, savaşı kazanan kadro arasında görüş ayrılıkları belirmiştir. "İlk 5ler" denilen ekipten 4 isim; yani Refet Paşa, Rauf Bey, Kazım Paşa ve Ali Fuat Paşa "Vatanı kurtardık, işimiz bitti. Sonrasını Halife bilir" havasındadır. Mustafa Kemal ise işlerin yeni başladığına inanır. "Bundan sonra ne yapacağını" da önceden belirlemiş, kurtarılan vatan üzerinde nasıl bir rejim kurulacağını kafasında ilmek ilmek çözmüş, ancak son ana kadar bunu "milli bir sır" olarak saklamıştır. İşte 29 Ekim, o sırrın açığa vurulduğu gündür. Cumhuriyet fikri nasıl doğdu Cumhuriyet fikri, 29 Ekim sabahı inen bir "vahiy" miydi; yoksa 40 yıllık yaşamına kazınmış kentlerin, dostlukların, anıların bir ortak ürünü mü? Bu sorunun yanıtını Faruk Alpkayanın danışmanlığında hazırladığımız "Yükselen Bir Deniz" belgeselinde aramıştık. Bu belgeselin bugün piyasaya çıkan kitabında (İmge, 2002), Mustafa Kemali bu fikre götüren koşulları incelemeye ve yüzlerce etkenden bazılarını sıralamaya çalıştık: 1. DOĞDUĞU KENT Atatürkü, dolayısıyla da Türkiyeyi cumhuriyet fikrine sürükleyen nedenlerin başına Selaniki koymak gerek. Çünkü Mustafa Kemalin içine doğduğu şehir, "hürriyetin Kâbesi" diye bilinirdi. Batıdan esen yeni düşünce dalgalarının Osmanlı İmparatorluğu içinde ilk çarptığı yer, Selanik limanıydı. Selanik, aynı zamanda Bektaşi dergâhlarının yoğun olduğu bir kentti. Kılıçoğlu Hakkıdan, Mustafa Kemalin gençliğinde Bektaşi tekkelerinde ayinlere katılıp dervişler halkalarında "hu" çektiğini öğreniyoruz. Muhalif, laik, hoşgörülü, akılcı bir çizginin ilk oluştuğu beşik, belki de bu Bektaşi çevresiydi. 2. OKUDUĞU OKUL Bir insanın yaşamında ve fikirlerinin şekillenmesinde, doğduğu dönem, kent ve ailesinden sonraki en büyük pay herhalde okuluna ve arkadaşlarına aittir. Mustafa Kemal, Manastırda lise okurken hocalarının çoğu savaşın ateşinde pişmiş, politize olmuş eski askerlerdi. Devir Türk - Yunan harbi devriydi. Ve gündemde "vatanın kurtarılması" vardı. O yıllarda Mustafa Kemali en çok etkileyen arkadaşının Ömer Naci olduğu biliniyor. Daha sonraları İttihat Terakkide tırmanacak ve hitabet yeteneğiyle tanınacak olan Ömer Naci, Mustafa Kemali edebiyat ve şiirle tanıştırdı. Bu tanışıklık onu, "vatan şairi" Namık Kemale ve onun "Vatan Kasidesi"ne sürükleyecekti. 3. İTTİHATÇILAR Mustafa Kemal, İstanbula ilk kez 18 yaşında geldi. Harbiye 2. sınıfına geçtiğinde dünya yeni bir yüzyıla girmenin heyecanındaydı. 20. yüzyılın, "istibdat"ın nihayete ereceği asır olması bekleniyordu. Bunun savaşını verenler Harbiyede İttihat ve Terakki (İT) Cemiyeti adlı gizli derneğin içinde örgütlenmeye başlamışlardı. Dernek, Fransız Devriminin 100. yıldönümünde kurulmuştu. Fikirlerinin kökeni gibi, hayallerinin rejimi de Batıdaydı. Bugün bir genç öğrenci, nasıl düşünsel yapılanmasının ilk tuğlalarını üniversitede örüyorsa, Mustafa Kemal de, sonu cumhuriyete çıkacak düşünce serüvenine Harbiyede başladı denilebilir. 4. FİKRİ MİRAS Bu aşamada, imparatorluk topraklarında Mustafa Kemalin devraldığı fikri mirasa da değinmek gerek. Yüzyılın dönüm noktasında Padişahın baskı rejimine karşı direniş ve hürriyetçi fikirler çoktan filizlenmişti. Muhalefetin sığındığı liman, Makedonyada örgütlenen mason localarıydı. İttihat Terakki, o localar içinde yayılmış ve çalışmıştı. Örgütün Abdullah Cevdet, Ahmet Rıza, Tunalı Hilmi gibi ideologları Batı düşüncesini benimsiyorlar ve Latin harflerine geçişi, tesettürün kaldırılmasını, kadın erkek eşitliğini savunuyorlardı. Bu görüşleri savundukları Meşveret, İçtihad gibi dergilerin takipçileri arasında, İttihat ve Terakkinin yeni üyesi Mustafa Kemal de vardı. Meşrutiyet ilan edildiğinde bu fikirlerin özgürce savunulmasına da tanıklık edecekti. 5. SOFYA TECRÜBESİ Tarihçi İlber Ortaylıya göre Sofya Ataşemiliterliği dönemi Atatürkün hayatında ileriye dönük projelerini biçimlendirdiği, toplumsal, siyasal, kültürel modernleşme atılımını yakın örnekleriyle izlediği bir laboratuvar olmuştur. Mustafa Kemal, bağımsızlığını yeni kazanmış bir ülkenin başkentinde görev yaparken, 10 yıl sonra kendisinin yaşayacağı deneyimi bizzat gözleme şansı buldu. Sofya, onun uzun süre yaşadığı ilk Batı kentiydi. Batılılaşma, insan hakları, kadın özgürlüğü, müzik devrimi gibi konular Sofyada kafa yorduğu başlıklar arasındadır. Şu cümleleri 1914te orada söylemiştir: "Peçeyi kaldırmak gerek. Erkekler şapka giymeli. Bir erkek birden fazla kadınla evlenmemeli. Erkek ve kadın eşit olmalı." 6. VE KİTAPLAR... candundar@superonline.com Mustafa Kemalin sonu cumhuriyete varacak düşünce serüvenini özetlerken, okuduğu kitaplardan da söz etmeliyiz. Hiç kuşkusuz, doğduğu kentten, okuduğu okuldan, okuldaki arkadaşlarından, görev yerlerinden, savaştığı cephelerden derlediği izleri zihninde bir teorik çerçeveye oturtan ve onu cumhuriyet idealine yönlendiren manivela, okuduğu kitaplar olmuştur. Atatürkün kütüphanesini inceleyenler, o dönem özellikle 1916da doğu cephesinde okuduğu birkaç kitabın onda bıraktığı izleri önemserler: Şehbenderzade Ahmet Hilminin "Allahı İnkâr Mümkün mü" adlı kitabı onu pozitivizmle tanıştıran kitaptır mesela... Namık Kemalin "Siyaset ve Edebiyat Makaleleri", Mehmet Eminin, Tevfik Fikretin yazı ve şiirleri de başucu kitapları arasındadır. Sonraları listeye J.J. Rousseaunun "Toplum Sözleşmesi", İsmail Hakkı Babanzadenin "Anayasa Hukuku" gibi kitapları da eklenecek ve Gazi Paşa, bu kitaplarda hep aynı kelimenin altını çizecektir: "Cumhuriyet!"