Yazdığım birkaç yazıdan DGM'de yargılanıyorum.
Hani Türk filmlerinde olur ya, ben de ilk duruşmada mahkeme heyetine yalvaran gözlerle bakacağım ve;
"- Hakim bey, ne olur acıyın. Malum kriz var, işler sıkıntıda" diyeceğim.
"- Yasalar ortada, suçlusun" diye kızacak Reis...
"- İyi ya..." diyeceğim. "...o halde bir an önce kesin cezamı..."
Sonra şaşkın bakışlar arasında "mahkumiyet talebi"min nedenini anlatacağım:
"- Ahmet Altan'a da bir yazısından 1.5 yıl hapis verdiniz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AiHM) gitti. Türkiye hükümeti mahkum olacağını anlayınca Ahmet'e 30 bin frank verip uzlaşma öneriyor. Şu krizde yapın bir iyilik... Ben suçluyum Hakim Bey!.."
* * *
Şaka bir yana, böyle giderse
"mağduru ödüllendiren" bu sistem, bizi zorla zengin edecek.
Türkiye, 1987'de yurttaşlarına AiHM'ye başvuru hakkı tanıdı. Böylece Batı'nın hukuki normlarına aykırı mahkumiyetlerden tazminat isteme hakkımız doğdu. Mahkeme, aykırılığı tazminatla cezalandırırken AB vizesi veren Avrupa Konseyi de yasalardaki bu aykırılığın bir an önce düzeltilmesi için hükümete baskı yapıyordu.
Ancak Türkiye ne AB'ye üyelikten vazgeçti, ne de çağdışı yasalarından... O yüzden son 15 yılda 4 bini aşkın davaya muhatap olup peş peşe milyon dolarlık mahkumiyetler almaya başladı.
Şu komikliğe bakın:
Ülkenin bir mahkemesinin verdiği mahkumiyet kararından ötürü, aynı ülkenin Dışişleri Bakanlığı mahkum olan yazara
"Parası neyse verelim, yeter ki bizi mahkum ettirme" diye uzlaşma öneriyor.
Hükümet, ifade özgürlüğü konusunda vaat ettiği reformları yapmadığı için sürekli tazminat ödüyor.
Ve bizler hiçbir yazımızdan alamayacağımız
"telif bedeli"ni devletin, lanetlediği yazılarımıza karşılık ödediği tazminattan alıyoruz.
İşte işkenceciyi değil, işkenceciyi ihbar edeni cezalandıran Adalet Bakanı'nın ülkesinde adaletin hali bu...
* * *
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bugün Refah Partisi'nin kapatılma davasında kararını açıklayacak.
Mahkeme aylardır, birkaç milletvekilinin suç içeren demecinin bir partiyi kapatmak için yeterli gerekçe sayılamayacağını tartışıyordu. Karar hem bu açıdan, hem de
Erbakan'ın siyasi geleceği açısından önemli...
Leyla Zana'ların tazminat kararı geçenlerde çıktı.
Öcalan davası sırada bekliyor.
Türkiye'nin yarınını biçimlendirecek kararlar Strasbourg'da alınıyor.
Ülkenin mahkum olan yazarları, işkence gören tutukluları, yasaklı siyasileri, ordudan atılan askerleri, üniversiteye sokulmayan gençleri, tarlası istimlak edilen, evi yakılan, toprağından sürülen köylüleri, akın akın Avrupa'ya koşup, devletlerini şikayet ediyorlar.
Sürekli Avrupa'nın sanık sandalyesinde oturan bir ülke, en hayati sorunlarını çözmeyip tazminat ödemekle daha ne kadar geçiştirebilir ki?
O ülkenin yurttaşları, yöneticilerinin korkaklığının bedelini daha ne kadar vergileriyle ödeyebilir ki?
* * *
Siz ne kadar ayak direrseniz direyin artık global ekonomi gibi, global hukuk da evrensel standartlara uymaya zorluyor sizi...
Uymazsanız, bu gidişle yakında dünyanın en zengin yazarları Türkiye'den çıkacak... sayenizde...
"- Aman hakim bey, bir iyilik!.."