3. Napolyon tahta çıktığında Avrupa’daki diğer krallardan tebrik mesajları gelmiş.
Napolyon’u aristokrat kabul etmeyen diğer liderler, birbirlerine “Değerli kardeşim” diye hitap ederken Napolyon’a “Değerli dostum” hitabıyla tebrik yazmışlar.
Napolyon zarif bir sitemle teşekkür etmiş:
“Bana ‘Dostum’ diye hitap etmenize memnun oldum. Çünkü insanlar akrabalarını kendi iradeleriyle seçemezler; ama dostlarını kendileri seçerler.”
* * *
Geçen hafta Strasbourg’daki Odyssee sinemasının tarihi salonunda bu örneği veren, sinemanın yöneticisi Faruk Günaltay’dı.
Bu ay 21’incisi düzenlenen “Türk Sinema Günleri”nin açılışını yapıyordu.
Avrupa’daki Türk film festivallerinin en eskisi olan bu etkinlik, bu yıl “Fransa’daki Türkiye Mevsimi” kapsamında düzenleniyordu.
Günaltay’ın konuştuğu salonda Fransız Kültür Bakanlığı’nın temsilcisi de vardı.
Verilen örneğin asıl adresi oydu.
Çünkü Fransızlar her yılı bir ülkenin tanıtımına ayırmışken, önceki yılı “Ermenistan yılı”, gelecek yılı “Rusya yılı” ilan etmişken, sıra Türkiye’ye gelince Türklere bir “yıl”ı çok görmüş, “Onlarınki ‘Türkiye mevsimi’ olsun” demişti.
Böylece Fransa’da ilk ve muhtemelen son kez, bir ülkenin “yıl”ı, “mevsim”e indirilmişti.
Günaltay, bu haksızlığa atıf yapıyor ve “Biz, bize tahsis edilen mevsimler arasından ‘ilkbahar’ı seçiyoruz. Dileriz bu mevsim, ülkelerimiz arasında bahar havasının esmesine neden olur” diyordu.
* * *
Türkiye, Sarkozy imzalı bu ayrımcılığa neden göz yumdu?
Niçin Fransızlarca “çeyrek önemde” sayılmaya razı oldu?
Rivayet muhtelif...
Başbakan’ın başta “Buna razı olacağımıza hiç bu işe girişmeyelim” dediği, ancak sonra Köşk ve Dışişleri tarafından “onca para verdik, hiç olmamasından daha iyi” denerek ikna edildiği söyleniyor.
Cumhurbaşkanı’nın Paris gezisindeki protokol skandallarının sineye çekilmesi de diplomatik zafiyet sayılıyor.
Diplomatik çevreler, basit bir tanıtım faaliyetinde bile “Aman alttan alalım” denmesinin, Avrupa ailesinde “tam üyelik” yerine “ayrıcalıklı ortak” pozisyonuna razı olma eğiliminin ipuçlarını verdiği inancında...
Tecrübeli bir diplomat, “Fransa’ya karşı daha şahsiyetli bir tavır sergilemeliydik” dedi.
* * *
Madalyonun öbür yanına bakarsak...
Bir mevsime sığdırılan bin civarında etkinlik, Fransa’da güçlü bir Türkiye rüzgârı estiremediyse de en azından (hep göçmen işçiler ya da köşedeki dönercilerle anılan) isminin sanatla, kültürle duyulup yayılmasını sağladı.
“Ermeni yılı”nın yarattığına benzer bir heyecan yaratmadıysa da en azından merakı kamçıladı.
Kuşkusuz Fransa’yı Sarkozy dışında bir isim yönetiyor olsa çok daha kalıcı izler bırakılabilirdi.
Ancak zor olan da, Türkiye’nin tam üyeliğine açıkça tavır alan Sarkozy’ye, Türklere karşı önyargılı Fransız kamuoyuna ve giderek yayılan ırkçılığa rağmen bu faaliyetleri yapabilmekti.
Bunu da “bir mevsimlik aşk”ımızın kazanç hanesine yazalım.
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025