Hangi cümle, Türkiye'nin Avrupa içindeki yerini aşağıda gördüğünüz fotoğraftan iyi anlatabilir ki?
Buradaki yabancılık duygusunu, yalıtılmışlık kokusunu hangi konuşma bu kadar iyi özetleyebilir ki?
"Onlar" kendi aralarında iyi anlaşan bir aile işte...
"Biz" kenardayız.
Ne "içeride", ne "dışarıda".
Kenarda... ve yalnız.
Maddeten bu kadar yakınlarında, ama manen bir o kadar uzakta...
Değiştirmeye çalıştığımız fotoğraf bu işte...
* * *
İnternetten indirdiğim bu fotoğrafı Özel Radyo TV Yayıncıları Derneği'nin dün Ankara'da düzenlediği "AB yolunda Türkiye" paneline sundum, konuşma niyetine...
Panel, Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz ile İspanya Büyükelçisi Manuel de la Camara'nın konuşmalarıyla açıldı.
Mehmet Ali Birand ve Ahmet Sever, ilişkilerin seyrini ve bugününü özetleyen çok iyi iki konuşma yaptılar.
Benim payıma düşen "Türk basınının Avrupa'ya, Avrupa basınının Türkiye'ye bakışı"ydı.
Harika bir tez konusu bu aslında...
Avrupa bizim için "yazları Türk erkekleriyle çiftleşmeye gelen çapkın Helga'ların ülkesi..."
Avrupa için Türkiye "fes, dansöz, kebap, rakı, işkence karışımı bir Ortadoğu beldesi"...
Bunca yanlış tanıma üzerine bir ilişki inşa edilebilir mi?
Yapmaya çalıştığımız bu işte...
* * *
Avrupa ve Türk basınının birbirine karşı tavrında tek ortak nokta var:
Önyargı...
Türkler Batılılara, Batılılar da Türklere aynı kuşku ve asırlık önyargılarla bakıyor.
Bu ortak payda birkaç sözcükte ifadesini buluyor:
İlki; "samimiyetsizlik"...
Türklere göre "Avrupa Türkiye'yi istemekte samimi değil"; Avrupalılara göre ise "Türkiye Batılı olmakta"...
Avrupa "Kriterlerime uy" diye bastırıyor, Türkiye "Kriterler bana uysun" diye ayak diriyor.
İkincisi "güvensizlik".
Türkler AB tarafından yutulmaktan korkuyor, Avrupalılar ise işsiz Türklerin işgaline uğramaktan...
Ve bu iki unsur, ilişkileri aynı takvim yaprağında buluşturuyor:
"İleride birleşelim, henüz zamanı değil"
İki taraf da bu izdivacın kendisine zarar vereceğinden korktuğu için "Hazır değiliz - değilsiniz" mazeretleri içinde flört süresini uzatmaya, evliliği geciktirmeye çalışıyor.
İlişkiler o yüzden sancılı işte...
* * *
Türkiye'de ve Avrupa'da birbirine önyargılı bu iki çevre arasında son dönemde "Türkiye'nin AB üyeliğine hayır" diyen bir ittifak oluştu.
Bu düğüm nasıl çözülecek?
Panelin sonunda söz alan Hollanda Büyükelçisi F.I.H. Gosses, Ahmet'in konuşmasındaki bir kavramı işaret etti:
"Önce kendine güven"le... Geçmişiyle yaşamaktan vazgeçerek, bölünme, parçalanma, yutulma korkularını yenerek...
Sonra da AB Genel Sekreteri Volkan Vural, toplumda yukarıdan aşağı bir yol göstericilikle başlatılan "değişim talebi"nin bugün tabanın arzusu haline geldiğini ve aşağıdan yukarıya bir zorlamaya dönüştüğünü söyledi.
Yandaki fotoğrafı değiştirebilecek olan güç de bu işte...