Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Çarşaflı Arap kılığındaki Milliyet muhabirlerinin Laila'ya sokulmaması sürpriz değil. Bu ambargo zaten kamu kuruluşlarından üniversitelere kadar pek çok yerde uygulanıyor.
Daha birkaç yıl önce bizzat ülkenin başbakanının orduevindeki resmi kutlamalara türbanlı eşini götüremediği düşünülürse, bikinili kızların buyur edildiği Laila'ya çarşaflıların alınmamasına şaşmamalı...
Denilecektir ki, "Her şeyin bir yeri var: Nasıl yaylaya mini etekle gidilmezse, Laila'ya da çarşafla gidilmez."
Ama unutmamalı ki, giyim adabı da statik kurallara bağlı değil; dönemlerle değişiyor. Değişmeyen şu:
Kıyafet her dönem zengini yoksuldan, efendiyi kuldan, amiri memurdan ayırmaya yarayan bir kimlik belgesi, bir statü simgesi işlevi görüyor. O yüzden de farklı kıyafetler içinde kamplaşmak yerine bu simgelerin anlamını çözmek gerekiyor.

* * *

Çarşaflılar da değişiyor
Yaklaşık 300 yıl önce aynı İstanbul'da bir ferman şöyle diyordu:
"Şehir ahalisinden bazı yaramaz avratlar halkı baştan çıkarmak kastıyla sokaklarda süslü püslü gezmeye, kefere avratlarını taklit ederek serpuşlarına acayip şekiller yapmaya başlamışlardır. Bundan böyle sokaklarda böyle görülürlerse alenen süsleri yırtılacak, bir daha yaparlarsa taşraya sürüleceklerdir"
Lakin hayat, "yaramaz avratlar" lehine gelişti.
Bu fermanları yayımlayan padişahlar, 19. yüzyılda koşullar zorlayınca, "kefere sultanlarını taklit ederek" kavukları atıp fesleri taktılar. Çarşaflar da iyice daralıp 2 parçalı pelerinlere dönüştü.

* * *

Bugünse iki gelişme bir arada yaşanıyor.
Bir yandan "Bazı yaramaz avratların sokaklarda peçeye büründüğü görülmüştür" diye fermanlar yayımlanıyor.
Öte yandan da örtünen kadınların "kefere avratları gibi süslü püslü gezmeleri" kendi çevrelerinde eleştiriliyor.
Geçenlerde İslami kesimin iki gazetesi, Yeni Şafak'la Akit arasında yaşanan "moda tartışması" bu açıdan önemliydi.
Yeni Şafak, yılın tesettür modasını "Efil efil etekler, çıplak ayakta sandaletler, şık ve özgür bir yaz" olarak açıklayınca Akit'in köşe yazarı Demet Tezcan "Dejenerasyon in, tesettür out" diye yazdı. Haberin magazin üslubunu eleştiren Tezcan, türban yasakçılarına şöyle seslendi:
"Biraz sabretseniz, kendi seyri içerisinde her şey tam da sizin istediğiniz gibi olacak aslında... Şunun şurasında ne kaldı ki?.."

* * *

Kinayeyle söylenen bu sözlerde gerçek payı yok değil...
Konrad Adenauer Vakfı için 2000'de "Türkiye'de örtünme pratiği ve moda ilişkisi"ni araştıran Mutlu Binark ve Barış Kılıçbay, İslamcı kadın dergilerinde yayımlanan moda haberleri ile tesettür giyim reklamlarını inceleyerek örtünen kadınlardaki değişimi saptamışlar.
Buna göre örtünen kadın, bir yandan örtüsüyle bir cemaate ait olma duygusu yaşarken, bir yandan da "Ayrıcalıklı olacaksınız" diyen reklamlara bakıp daha güzel, daha zarif örtüler seçerek "farklı" olmaya çalışıyor.
Bu yolla da bireyi ve bireysel hazları ön plana çıkaran, kadını seçme özgürlüğüne çağıran modern tüketim toplumuyla buluşuyor.

* * *

Bu sonuca "Yaşasın, türbanlılar da sisteme entegre oluyor" diye sevinebilirsiniz.
Veya "Ne yazık ki tüketim toplumu, israfı günah sayan kanaatkar Müslümanları da teslim aldı" diye üzülebilirsiniz.
Ama duyarsız kalmamalısınız.
Türkiye'nin geleceğini kurabilmek için kıyafete dayalı kamplaşmalardan ziyade bir ortak yaşam kültürü geliştirmeye ihtiyacımız var çünkü...