Bülent Ecevit'in hayatının en zorlu gecelerinde, en sancılı karar arifelerinde büyük Hint şairi Rabindranath Tagore'un Gitanjali'sini okuduğunu örneklerle yazmıştım bir Hindistan gezisi öncesinde...
Ecevit, uçakta yanına çağırıp "Nereden öğrendiniz bunu" diye hayretle sormuş, sonra da ömrünün başucu kitabını imzalamıştı benim için...
O, yine sancılı bir dönemin arifesinde evine çekilirken, Tagore'un Tanrı'ya hitaben yazdığı bu lirik kitabın sayfalarını "çevirdim" (çeviri hataları bana ait) dün;
...biraz göç hüznü, biraz da yoldaki akbabalara duyduğum öfkeyle...
* * *
"Kainatın şölenine davetliydim; hayatım kutsandı böylece...
Gördü gözlerim, kulaklarım duydu.
Bu şölende benim işim, çalgımı çalmaktı ve bunu da yaptım elimden geldiğince...
Şimdi soruyorum:
Nihayet yüzünü görmenin ve sana asude esenlikler sunmanın vakti geldi mi?
* * *
Töhmet altındayım, pervasızlıkla suçlanıyorum.
Haklılar, hiç şüphe duymuyorum.
Pazar yeri dağıldı ve işgüzarlar bitirdi işini...
Beyhude yere beni uğurlamaya gelenler, hiddetle döndü geri...
Ben, kendimi senin ellerine bırakmak için sadece aşkı bekliyorum.
* * *
Gök, kederli bir adam gibi inliyor.
Bu gece hiç uykum yok.
Her dakika kapımı açıyor ve karanlığa bakıyorum Mevla'm!...
Önümde hiçbir şey göremiyorum. Yolunu bulamıyorum.
Sen, kimbilir o katran karası nehrin hangi müphem sahilinden,
o hiddetli ormanın hangi uzak köşesinden,
o kasvetli büyünün hangi dolambaçlı derinliğinden bana gelmek için yol örüyorsun?
* * *
Gün bittiyse eğer,
artık şakımıyorsa kuşlar,
rüzgar yorgun düştüyse,
sen de çek benim üstüme karanlığın kalın perdesini;
Tıpkı uykunun örtüsüyle sarmaladığın gibi alemi... ...alacakaranlıkta boynunu büken nilüferin yaprağını usulca kapattığın gibi...
Çek perdeyi...!
Seyahati bitmeden erzak torbası boşalan, urbaları yıpranıp tozlanan ve hepten mecalsiz kalan bu seyyahı, mahcubiyet ve zaruretten azat et.
Ve tazele onun ömrünü, müşfik gecenin örtüsü altındaki bir çiçek gibi...
İzin ver de o bezginlik gecesinde, kendimi sana emanet edip mukavemetsiz uykuya dalayım.
* * *
Bilmem neden, bugün hayatım kıpır kıpır; yüreğimden ürkek bir neşe geçiyor.
Sanki işlerimi toparlama vakti gelmiş gibi... havada senin latif varlığının baygın kokusu hissediliyor.
Ey dostlar, yolu açın; O'na engel olmayın..
* * *
Oyun sırası bendeyken, hiç sorgulamadım kimliğini...
Ne çekingenlik bildim, ne de ürperti; hayatım pek debdebeliydi.
Sabahları beni yoldaşınmışım gibi uyandırır, o meydandan bu meydana koştururdun.
Artık bu hurdahaş tekneyle limandan limana yelken açmak yok.
Dalgalar üstünde keyif çalkalandırdığım günler çoktan geçti.
Şimdi ben, ölümsüzlüğe gitmek için ölmeye can atıyorum.
Perdesiz yaylılardan nağmelerinin kabardığı o dipsiz uçurumun kabul salonuna hayatımın arpını götüreceğim.
Onu ebediyetin notalarıyla çalacak ve son nağmesini de hıçkırdıktan sonra, sükunetin ayakları dibine bırakacağım".