Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Elbette ikisi, içerik olarak çok farklı birbirinden... Biri inanca vurgu yapıyor, diğeri sahte inançları sorguluyor.
Biri kürsüden haykırılmış, birisi twitter denilen dipsiz kuyudan...
Biri bir siyasetçinin ağzından dökülmüş, diğeri bir sanatçının kaleminden...
Ama yazgıları ortak:
ikisi de sahte şiirleri dillendirmiş.
İkisini dillendiren de ceza almış, ikisi de onar aya mahkum olmuş.
Ancak altı çizilmesi gereken bir şey var:
Başbakan, o dizelerin getirdiği mahkumiyetin, mağduriyetin rüzgarıyla ve düşünceye özgürlük sloganıyla iktidar oldu.
Şimdi onu mahkum eden yasalar, onun iktidarında, muhaliflerini cezalandırmakta kullanılıyor.

İlginç tesadüf
İlginç bir tesadüfle bugün Milliyet’in sürmanşetinde barışın yeşermesini överken, manşetinde demokrasinin gerilemesini eleştirmek durumunda kaldım.
Günlerdir yazdığım “Demokrasisiz barış eksiktir“ tezinin en somut örneği oldu bu da...
Barış, beraberinde demokrasi getirmezse, aynı sayfada silahlar sustu diye sevinirken, kalemler de sustu diye üzülürüz böyle işte...
Fazıl Say‘ın dün “dini değerleri aşağılama” suçlamasıyla 10 ay hapis cezasıyla mahkumiyetine dayanak gösterilen Türk Ceza Kanunu’nun 126. maddesi, “kamu barışını bozmaya elverişli eylemleri“ cezalandırıyor.
Peki Fazıl‘ın twitter hesabına yazdığı ve mahkemenin suç saydığı dörtlük, kamu barışını bozmuş mu?
Neye göre?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, bunu sormamızı istiyor.
Bir dörtlüğün twitter’dan yollanması ile kamu barışının nasıl bozulduğunu, mahkemenin somut olaylarla kanıtlaması gerekiyor.
Yargıtay, düşüncenin açıklanmasının sonucunda “açık ve yakın bir tehlike oluştuğu“nun da kanıtlanmasını istiyor.
Fazıl‘ın tweeti, kamu düzeni için açık ve yakın bir tehlike mi oluşturmuş?
Böyle bir şey yok.
Hatta Say‘ın avukatı Meltem Akyol’un ifadesiyle, tersine, asıl bu davanın toplumda infial yarattığı, kamusal barışı bozduğu söylenebilir.

“Twitter’dan çekildim”
Dün karar açıklandıktan sonra Fazıl‘la konuştum.
Yine konser için yurtdışındaydı.
Bu konudan yorulmuştu. Uzun süre önce facebook hesabını kapattığını, twitter’dan çekildiğini söyledi.
Ülkesinin geleceğine olan inancı, umudu hepten körelmişti.
“Konu benim için kapandı. Ama Türkiye adına üzgünüm, hayal kırıklığına uğradım. Türkiye’deki ifade ve inanç özgürlüğü adına kaygı duyuyorum” dedi.
Her gün dünyanın bir köşesinde bir konseri olduğunu, konser verip beste yapmaya devam edeceğini ekledi.
Muhtemelen her konser verdiği yerde, artık notalarından çok mahkumiyeti konuşulacak; onun mesleki yeteneğinden çok, ülkesinin siyasi sicili tartışılacak; attığı mesajdan çok Türkiye’nin nereye gittiği sorgulanacak.
Ve bir süredir, iç barışını sağlamaya çalışan ülke olarak anılan Türkiye, bugünden itibaren, dünya çapındaki sanatçısını, bir twitter mesajı yüzünden cezalandıran ülke olarak yansıtılacak.
Fazıl hiçbir şey kaybetmez bundan; asıl kaybeden biziz.

Hazımsız barış
Evet, ikide bir “Barışla birlikte demokrasi de lazım“ diye yazarken kastım buydu.
Barış, düşündüğümüzü yazamayacağımız, yazdığımızdan dolayı cezalandırılacağımız, yargıyı kontrolüne almış güçlü bir iktidar tarafından susturulacağımız bir iklimle gelecekse, sakat doğacak demektir.
Toplumsal barış, sadece susan silahlar değil, herkesin tahammül sınırlarını genişleteceği, düşüncenin suç olmaktan çıkacağı, ifadenin tamamen özgürleşeceği bir toplum vaadidir.
Victor Hugo, “Barış, her şeyi hazmeden mutluluktur” demişti.
Bizim barış, Fazıl‘ın sözlerini hazmedemeyecekse, mutluluk şarkıları söylemek için erken demektir.