Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Asım Bezirci o gün hayatında ilk defa Ankara'dan öte yana geçiyordu. Eşi, yol arkadaşı, "çırağı" Refika Bezirci hiç istemiyordu gitmesini... 67 yaşındaydı artık... 67 yıla 70 kitap sığdırmıştı. Son üç kitabını daha yeni yayıncısına vermişti. Görmek kısmet olmadı. Eşi, ölümümden sonra not defterini buldu kütüphanesinde... 30 yıl eşinden bile saklayarak not tutmuş, yazmıştı. Ondan geriye bazı sayfaları imha edilmiş bu defterler ve 40 koca kitap kaldı.
Metin Altıok, Sivas'a gitmeden 20 gün önce 10 kitabını birden yere yaymış ve eşi Nebahat Çetin için birer birer imzalamaya başlamıştı. "Sende kitap setim yok, bulunsun" dedi, başına gelecekleri görüyormuşçasına...
Sivas'a yolculuk günü geldiğinde "Yakılması gereken biriyim..." dizesinin yazarı eşini de zorladı gelsin diye... "Herkes eşini, sevgilisini götürüyor, sen beni yalnız gönderiyorsun" diye boynunu büktü, ikna edemedi. Nebahat Çetin, eşiyle birlikte gidecek Uğur Kaynar'a "Sen Sivaslısın" dedi, "Metin'i sağlam verdim, sağlam istiyorum."
İkisi de tabutlar içinde dönebildiler Sivas'tan.
Metin Altıok'tan geriye Sivas yangınının dumanıyla islenmiş bir gözlük ve kırık bir şiir kaldı teselli olarak:
"Üzülme Altıok Metin / Hüzünlerle geçen tarazlanmış ömrüne... / Sen yoğun sis içinde sesi duyulan / uzak çandın bir zaman..."
Behçet Aysan, "Çünkü beyaz bir gemidir ölüm" diye yazmıştı; "Ölüm siyah denizlerin hep çağırdığı / batık bir gemi / sönmüş yıldızlar gibidir / yitik adreslere benzer ölüm / yanık otlar gibi / Sen bu şiiri okurken, ben belki başka şehirde ölürüm."
Ankara'da şiirleri okunduğunda o uzak bir şehirde ölmüştü.
...elinde demir bir çubukla... en önde...
Uğur Kaynar Sivaslıydı. Şenliklere meraklı değildi pek... Ama doğduğu topraklara duyduğu özlem çekti onu Sivas'a.... Birkaç kez fikir değiştirdiyse de sonunda gitmeye karar verdi.
Katliamdan birkaç gün sonra ondan kalan eşyaları getirdiler eşi Serap Kaynar'a... Onun hiç yanından ayırmadığı askılı bir deri çantaydı bu... yangından mucize eseri kurtulmuştu. İçinden bir ehliyet çıktı, biraz para, bir paket Bafra sigarası, kibrit, eşine hediye alınmış işlemeli bir cüzdan ve üzerine şiir karalanmış bir kağıt peçete...
Peçetede şu sözler yazılıydı:
"Öldüğümde / doğduğum yere gidiyorum / Yıllarca süren bir hasret ve bilinmezliği / işte böyle yeniyorum."
Erdal Ayrancı, Sivas'a gitmeden önce tamamlamıştı ölüm üzerine bir yazıyı... Şöyle yazmıştı son paragrafında:
"Ben en son babam öldüğünde ağlamıştım ve son gördüğüm ölü oydu; kendi ölümümü görmeden önce... Sen hiç güzel ölü gördün mü? Benim ölüm güzeldi. Ben gördüm, yemin ediyorum; çok güzeldi ölüm, inanmazsan sor Zürafa Kekeme...."
Yazıdaki "kekeme zürafa" eşi Hatice Ayrancı'ydı.
2 Temmuz akşamüstü televizyondan Sivas'ta yangın haberini izleyen Hatice Ayrancı, 7 yaşındaki kızları Zeynep'i banyoya götürüp yıkamaya başladı. Haykırmak istiyor, haykıramıyordu. Zeynep'e öylece baktı; "Bundan sonra hiçbir şeyden korkmayacaksın" deyip ağlamaya başladı.
Zeynep bugün 12 yaşında...
Geçenlerde matematik dersinde kümeler konusu işlenirken ailesinin kümesini çizdi; önce kendisini, sonra annesini ve son olarak da babası Erdal Ayrancı'yı yerleştirdi içine...

* * *

Eski bir yazıyla anıları hatırlamak...