“Arınç suikastı” tartışmasını, Türkiye’yle ilgilenen bir İtalyana anlattım geçenlerde, bilip anladığım kadarıyla o da...
Başbakan Yardımcısı’nın evinin önünde çevrilen araçları...
İçinde sivil “yakalanan” albayla binbaşıyı...
Albayın cebinden çıkan kâğıtta Başbakan Yardımcısı’nın adresinin yazılı olmasını...
Onun tam bu kâğıdı yutmaya çalışırken yakalanmasını...
Askerlerin “Türk Gladiosu” damgası yemiş bir askeri birimde çalıştığının ortaya çıkmasını...
O askeri birimde bazı çok gizli evrakların yakılmaya başlandığı bilgisinin dinlemeye takılmasını...
Bunun üzerine tarihte ilk kez bir sivil savcının askeri birlikte kozmik gizliliğe sahip evraklar üzerinde incelemeye başlamasını...
* * *
İtalyan dinleyicim, bu “politik polisiye”yi hayretler içinde dinledi.
İçinde, İtalya’nın Gladio’yu ortaya çıkarış öyküsüyle benzerlikler yakaladı.
Ama daha ilginç bir yorum yaptı:
“Baskı rejimi kurmak isteyen her iktidarın gözde bahanesidir suikast iddiası” dedi.
Gerçekten de tarihte pek çok örneği var bu tezin...
Ortalık öyle puslu ki, öyle yoğun bir bilgi kirliliği var ki, her ihtimale aynı mesafeyle yaklaşmakta yarar var.
* * *
Çukurambar’da suikast ihbarı üzerine yakalanan albay ve binbaşının mahkeme ifadeleri 31 Ocak günü gazetelere yansıdı.
Lakin yılbaşı telaşı içinde fazlaca üzerinde durulamadı.
İfadesi alınan Albay E.Y.M., 1 yıldır dışarı bilgi sızdırdığından kuşkulandıkları bir albayı izlediklerini söylüyordu. Anlattığına göre, izleme sırasında polislere yakalanınca cebinden beresini çıkarmak istemiş, çıkarırken de yere düşen notu fark etmişti.
Notta “1424. cadde Feza A.” yazılıydı.
Yani Arınç’ın ev adresi...
Notu polise de göstermiş. Elini çıkardığında kâğıt parçası da sağ elindeymiş. Su içmek için şişenin kapağını açtığında polis kâğıdı fark edip “Aç elini” demiş.
‘Yutacak’ diye bağırıp üzerine atlamışlar.
“Kâğıdın montunun cebine nasıl girdiğini bilmediğini” söylüyordu Albay...
Pusuladaki adreste kimin oturduğundan da haberi yoktu.
Ama kanaati şuydu:
“Polisler, ihbarın devamında soruşturmayı derinleştirebilmek için bu notu cebime koydular.”
* * *
Politik-polisiyemiz bu “kâğıt parçası”nın o cebe nasıl girdiği sorusunda düğümlenip kalmışa benziyor.
Taraflardan birisi büyük bir yalan söylüyor.
Ya o adresi cebinde taşıyanlar ya adresi o cebe koyanlar...
Bu ayrıntı bize, son tezgâhın ardındaki adresi söyleyecek.
Hava öyle puslu ki, her bilgiye büyük temkinlilikle yaklaşmak şart...
Herkese de bunu tavsiye ediyorum.
Bir yandan demokratik rejimlerde devlet içinde açılamayacak kapı olmaması gerektiğini savunuyorum. Mahkemelerin her tür sırra erişme hakkı olduğuna inanıyorum.
Öte yandan İtalyan dostumun “Suikast iddiası, baskı rejimi kurmak isteyenlerin gözde bahanesidir” sözünü de aklımın bir kenarında tutuyorum.
O kâğıt parçasının o cebe nasıl ve kim tarafından konmuş olduğu sorusunun cevabını merakla bekliyorum.
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025