Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Oxford, "Harry Potter"a mekan, "Yüzüklerin Efendisi"ne ilham oldu can.dundar@e-kolay.net Neler okuduğunu sormuştum:Hep okuyacak zaman aradığı Babinger'in "Fatih Sultan Mehmet"ini yeni okuyabilmişti.Bunun yanı sıra hazırladığı "Ortadoğu" kitabı için I. Dünya Savaşı'na ilişkin İngiliz belgelerini, Karabekir'in anılarını okuyordu.Bu arada daha hafif şeyler okuduğunu da söylemişti:Mesela bütün Patrick O'Brian hikayelerini okumuştu. Haa... bir de "Harry Potter"ları... Şaşırdınız değil mi?Dahası da var; sonradan öğrendim. Meğer Cem, rahatsızlığı artıp da hastaneye kaldırılması gerektiğinde, evden getirtmiş "Harry Potter" ciltlerini... Hasta yatağında onları okuyormuş. Belki de son okuduğu sayfalar, bu İngiliz büyücülük öğrencisinin maceraları oldu. Vefatından bir ay önce İsmail Cem'le görüşürken şöyle demişti: "Bu hastalığın bir faydası oldu bana, müthiş kitap okudum. Hani akademik camiada 'sabatik yıl' denir ya; ayrılırsın iş hayatından, iki sene bir üniversiteye gider, okursun yeniden; bu hastalık bana öyle bir imkan sağladı. Herhalde hastalanmasaydım asla okuyamayacağım kadar çok kitap okudum bu dönemde..." Tüm dünyada 47 dile çevrilen ve 100 milyondan fazla satan bu kitabın sırrı ne?Bilmiyorum. Çünkü kitabı okumadım. Bizim kuşakta ailesi tarafından horlanan Sindrella gibi üvey evlatları prensler kurtarırdı; şimdikileri büyücülük okuluna alıyorlar.İçimdeki siyaset bilimci, insanlığın rasyonel çıkış kapılarını kaybettiği apolitik dönemlerde bu türden gerçeküstü öykülerin, sırlara yolculukların, kara büyülerle cadı benzeri gizemli kahramanların öne çıktığını söylüyor.Ama Potter'ın öyküsünde bu şablonları aşan renkler var. Potter'ın sırrı Çoğu çocuk sahibi gibi ben de önce evlat zoruyla sinemada tanıştım "Harry Potter"la...Sinema tarihinin en yüksek hasılatını yakalayan bu filmlerde, özel bir tat vardı.Belki en parasız döneminde kızına bakabilmek için kaleme aldığı romanını Hollywood'a yem etmeyen, kahramanının fotoğrafının Coca-Cola şişelerine basılmasına cevaz vermeyen J.K. Rowling'e duyduğum saygıdan geliyordu bu tat...Belki de öykünün, iyiliği, dürüstlüğü ödüllendiren, umut veren içeriğinden...Sonunda, sihirbaz anne-babadan olma bu yuvarlak gözlüklü ufaklığın sihirli dünyasına ailece biz de dahil olduk ve ayaklarımız geçen sonbahar bizi onun okuluna sürükledi.Yok canım, Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'na değil; filmin çekildiği Oxford'a; Christ Church College'a... Büyücülük okulunda Tabii sırf Potter'ın peşinden gitmedik Oxford'a kadar...Asıl amacımız 16 bin öğrencinin okuduğu bu itibarlı üniversitede konuk öğretim üyesi olarak ders vermekte olan sevgili hocam Prof. Dr. Baskın Oran ve çok sevgili eşi Feyhan'ı ziyaret etmekti.Ancak ekipte 11 yaşında bir "Harry Potter" hayranı olunca, filmin çekildiği mekanları ziyaret, öncelikli amaç haline geliverdi.Oxford bilgesi mihmandarımız Mehmet Karlı önümüze düştü ve bizi sadece bu gençlik kentinin üniversite binalarında, dersliklerinde, kütüphanelerinde, müzelerinde değil; Potter'a film seti olmuş mekanlarında da gezdirdi. Ortaçağ dekoru Filmin yönetmeni Chris Colombus'a kitabı kızı vermiş; o da okur okumaz filmdeki görsel dilden müthiş etkilenmiş. Filmi bir Disneyland atmosferinde çekmesi muhtemel Steven Spielberg, romanın yazarıyla anlaşamayınca 130 milyon dolar bütçeli "Harry Potter" filmlerinin yönetmenliğini Colombus kapmış.O da kitaptaki büyülü havayı 800 yıllık Oxford'un ortaçağ mimarisi ve akademik ortamıyla ustaca birleştirerek eserin ruhuna sadık kalmış. Filmin çekildiği mekanlardaki yıldız kaplı tavanları, biçim değiştiren merdivenleri, zalim satranç taşlarını, ürkütücü geçitleri, loş yatakhaneleri gezerken aynı havayı solumak mümkün...Hâlâ filmdeki gibi duran ve gündelik kullanılan ünlü yemek salonu ise insanda her an bir yılan, sofranın üzerine atlayıverecekmiş hissi uyandırıyor.Lakin bugün turistik bir mekana dönüşen görkemli binada beni asıl etkileyen, aynı binanın başka bazı kalemlere ve günümüze dek yaşayan başka eserlere de evsahipliği yaptığını öğrenmek oldu. İşte iki örnek: "Alice Harikalar Diyarında"... Ve "Yüzüklerin Efendisi"... Filmdeki yemekhane "Harry Potter"ın yemekhane sahnelerinin çekildiği salonda büyük bir yağlıboya portre var.Altında "Charles Lutwidge Dodgson (1852-1892)" yazıyor.Bu imzayı "Alice Harikalar Diyarında" kitabının yazarı olarak tanıyoruz. Dodgson parantez içindeki yıllarda Oxford'da matematik hocasıymış.İlk baskısı 1865'te yapılan bu güzelim masal kitabı, kız kardeşi ile pikniğe giden Alice'in "Geç kaldım" diyen bir beyaz tavşanın arkasından gitmesiyle başlar. Alice tavşanın girdiği deliğe bakarken içeri düşer. Küçük delik bir anda büyür ve Alice'i, konuşan hayvanlarla, masal kahramanlarıyla dolu fantastik bir dünyanın içine çekiverir. Ama bu, sıradan bir masal kitabı değil, içinde derin anlamlar gizleyen bir felsefe yapıtıdır adeta... O kadar ki Beatles'ın "Lucy In The Sky With Diamonds" şarkısında, Nabokov'un birçok eserinde ondan izler vardır.Oxford'u gezerken kitabın yazılış sürecine ve ortamına da tanıklık ediyor insan...Mihmandarımız Mehmet, "Masaldaki büyük tavşan, Oxford'un rektörüymüş aslında; Alice de rektörün küçük kızı" diyor:"Rektör yemekhaneye şu masanın arkasında gördüğünüz kapıdan girermiş. O kapı ve ardındaki merdiven, masala spiral kapı olarak yansımış. Şu şöminenin yanında gördüğünüz uzun saplı şömine maşaları da Alice'in masaldaki uzun boynuna ilham vermiş."Bu anılarla yemekhaneyi gezerken, akademik bir ortamdan çıkıp gelen masalların gizli dünyasına dahil oluyor insan... "Harry Potter"ın felsefe taşına dokunup Alice'in derin mesajlarını düşünüyor. Alice'in harikalar diyarı Alice "Buradan gitmek için hangi yolu izlemem gerekiyor?" diye sorunca kediyle arasında şu diyalog geçiyordu:"- Nereye gideceksin?"- Neresi olduğunun önemi yok.""- Nereye gittiğini bilmiyorsan, hangi yolu seçeceğinin de önemi yoktur.""- Sonunda bir yere varsın da...""- Elbette varırsın... şayet yeterince uzun yürürsen..."Dodgson kitabı ve kendisi dünya çapında üne kavuştuktan sonra da Oxford'da hocalığa devam etmiş; yeterince uzun yürüyen insanların varacağı yere varmanın olgunluğu ve gururuyla... Nereye? Oxford'un ya da "Oxford sıkıntısı"nın nasıl bir yaratıcılık patlamasına yol açtığının en iyi örneklerinden biri de John Ronald Reubel Tolkien...Güney Afrikalı Tolkien de Oxford'da profesörken bir masal kitabı yayımlamış. Kitabın adı:"Hobbit".Tolkien'in yaratıcılığında kuşkusuz annesinin onu çocukken o kasabadan bu kasabaya sürüklemesinin, rahiplerce büyütülmesinin ya da gezdiği sergilerdeki ortaçağ tablolarından etkilenmesinin payı vardır; ama eserindeki düş dünyası kuşkusuz Oxford yıllarından kalmadır.Tolkien okulu bitirdikten sonra I. Dünya Savaşı yıllarında orduya katılmış. Hastalanınca terhis edilip Oxford'a dönmüş. Profesör olmuş.Burada Pembroke College'da ders verdiği yıllarda "Hobbit" ve "Yüzüklerin Efendisi" üçlemesinin ilk iki kitabını yazmış. Eserlerinin filme çekilip tüm dünyada izlendiğini, böylece ölümsüzleştiğini göremeden ölmüş.Buna üzülmeli mi?Hayır! Eserlerinde ölümsüzlük ve iktidar saplantısının insanları nasıl ucube haline getirdiğini anlatıp iktidar yüzüğünün eritilmesini tavsiye eden o değil miydi? "Yüzüklerin Efendisi" de Oxford'da doğdu