William Shakespeare, ünlü eseri "Macbethöte İskoçya Kralı’na çok sadık bir "lord"u anlatır.
Adı Macbeth’tir.
Kralın en itaatkar hizmetlisi olmuş, savaşta ön safta vuruşmuştur.
Bir gün yolda 3 cadıyla karşılaşır.
Cadılar kendisine yakında tahta çıkacağı kehanetini fısıldar.
Macbeth, dönüp yanındakilere fikir sorar:
"Bu ümit, seni kral olma çabasına iter" der bir general:
"Bu karanlık bekçileri, genellikle küçük şeyler hakkında doğru bilgi verip, büyük olaylar hakkında yanlış haber aktarır, insanı kandırır."
Ama düş, akla düşmüştür bir kere...
Macbeth tahtı elde etmekten başka şey düşünemez olur.
Ve bu saplantıyla kendisini, sadakatinin güvencesinde mışıl mışıl uyuyan kralın odasında bulur.
Macbeth odaya girdiğinde ucu kendisine dönük, kabzasından kanlar akan başka bir hançerin hayalini görür. Yataktaki kralı hançerlerken bu hayale eşlik eden bir ses duyar:
"Artık sana uyku yok Macbeth... Sen hayatın kaynağı olan masum uykuyu öldürdün."
***
Shakespeare’de ihanet, sadakatin yıllar yılı omuzunda sabır taşları taşıyarak ördüğü o devasa güvenlik barajını çiğneyip geçen bir deli seldir.
Laf dinlemez, af beklemez.
"Nankör bir kedi"dir; kucağında beslendiği sahibini aniden tırmalayıveren...
Her bir tırnak izinde "Neden firavun ben değilim" sorusu gizlidir.
"Hainölerin en zalimi, sadıkların en bağnazından çıkar.
Herkes cepheden saldırırken o hükümdarının yanında sinsice susup sırasını beklemiştir.
İçten pazarlıklılığı nispetince gecikir hıyaneti... ve cinayeti, misliyle kolaylaşır.
Sabır; ihanetin can yoldaşıdır.
"Hain", ne kadar gaddarlaşmışsa muhaliflerine karşı efendisinin, o kadar keskin olur suikast hançeri...
Tutkunun nefrete bulaştığı bu itikatta öyle ihtirasla bilenmiştir ki bıçak, son darbenin vakti geldiğinde en derin yarayı o açar.
Firavuna son nefesinde "Sen de mi" dedirten de ihanetteki bu sinsi niyettir; ki adına "siyaset" denir.
Rüzgar bir kere dönmeyegörsün; düne kadar lideri alkışlamaktan patlamış ellerde cüretkar hançerler parıldar.
***
Firavuna gelince...
Son darbede aldığı yara onu öldürmediyse diriltir hepten...
Sırtındaki bıçaklarla uyanır gaflet uykusundan...
İhaneti hazırlayan günahlarını kanıyla yıkar. Sağduyusu hepten çöker ve yaralı bir aslana döner.
İlk yardıma yetişenler, önceki talandan pay alamayan "potansiyel hainlerödir.
Yeni havariler, "son hain"i kıyasıya taşlayarak başlar işe...
En iri taşı en haşin savuran, münzevi firavunun en yakınına oturur.
"Hain" payesinin istikbaldeki en güçlü adayı odur.
***
"Son hain" ise daha önce sırtından hançerlenmiş firavunların kanlarıyla yıkanmış bir iktidar merdivenini, azad ettiği kölelerin omuzuna basarak tırmanır.
"Karanlığın bekçileri" ona küçük müjdeyi vermiş, büyük haberde kandırmışlardır.
Tıpkı Macbeth gibi, insafsızca savurduğu ihanet hançerinin sonunda kendi sırtında parıldayacağını en iyi o bilmektedir.
Bu yüzden, artık ona uyku yoktur.
Vasiyetin ihanet olduğu yerde, siyaset felakettir.