Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Mülkiye'den sevgili hocam Baskın Oran aradı.
Önceki gün Bakü'den yazdığım yazıda Atatürk'ün 1933'te "Sovyetler bir gün dağılabilir. Oradaki kardeşlerimize sahip çıkmaya hazır olmalıyız" sözlerine yer vermiştim.
Baskın Hoca, "Atatürk'ün böyle bir şey söylediğini tahmin etmiyorum. Çünkü Sovyetler'i kışkırtmamaya büyük önem verirdi. Bu, Atatürk'ü Turancı göstermek isteyenlerin uydurduğu bir söz" dedi.
Bu uyarı üzerine, pek çok kitapta sık sık alıntılanan bu sözlerin asıl kaynağını araştırdım.
Sanırım "ilk kaynak" İhsan Sabri Çağlayangil'in anıları... (Yılmaz Y. İst. 1990. s. 44)
O dönem Emniyet Genel Müdürlüğü'nde genç bir bürokrat olan Çağlayangil, sözkonusu konuşmanın 10. yıl nutkunun okunduğu 29 Ekim 1933 gününün gecesinde Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü'ndeki baloda yapıldığını naklediyor. Konuştukları mecliste Seryaver Celal Bey ile Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Sebati (Ataman) Bey de var.
Atatürk, Mehmet Ali adlı bir gençle söyleşirken "Türkler kaç kişi" diye soruyor. "15 milyon" cevabını alınca da duvardaki haritayı gösterip "Dünyanın her yanında Türkler yaşıyor. O yüzden Güneş Dil teorisi üzerinde duruyorum. Dil - Tarih İnkılabı'nı yaymak istiyorum" diyor.
İsmet Bozdağ, "Atatürk'ün Sofrası" kitabında (Emre Y. İst. 1995 ss. 24 -25) soruyu soran gencin Zeki adlı bir doktor olduğunu yazıyor veAtatürk'ün ona "Sovyetler yarın parçalanabilir. Bu kardeşlerimize sahip çıkmalıyız" dediğini aktarıyor.
Ancak Baskın Oran, "Atatürk Milliyetçiliği" (Bilgi, Ank. 1997) kitabında bu sözlere kuşkuyla bakıp şu soruyu soruyor (s. 172):
"Atatürk, ulusu, soy veya ırk ölçütü ile tanımlamaktan doğan yayılmacı bir politikanın temsilcisi midir?"
Sonra soruyu, Atatürk'ün kimi konuşmalarından, yazılarından, CHP programından örneklerle "Hayır" diye yanıtlıyor. Atatürk'ün ulusu ırkla tanımlamadığını anlatıyor ve sonunda malum sözlere geliyor:
"Bu sözler, dış politika işlevi için değil, iç politika işlevi için inşa edilmişe benzemekte..." (s. 176)
Bu önemli ayrıntıyı sizlerle paylaşmak istedim.
Yazıda Türk dünyasını tanımlarken "10 bin kilometrekarelik bir coğrafyada aynı dilde konuşup yazan 200 milyonluk bir topluluk" diye yazmıştım, o da 10 bin değil, 10 milyon kilometrekare olacaktı.

* * *

Bu köşede yer vermek istediğim bir başka uyarı Sağlık İş Sendikası Başkanı Mustafa Başoğlu'na ait...
Başoğlu geçenlerde yazdığım "Tanrı'nın Göktaşları" başlıklı yazımda "Yüce Allah'ı kullarıyla konuşturmamı" "büyük cahillik" olarak niteliyor ve başkalarının inançlarına saygılı olmak bakımından yazılarımda daha düşünceli ve duyarlı olmam gerektiğini belirtiyor.
Yazının aslını okumayan kimilerinin de İslami basında "kaleminden kan damlatan" bir meslektaşın kışkırtmasıyla yanlış bir izlenime kapıldıkları anlaşılıyor.
Bütün bir mitoloji ve dünya edebiyatı kullarının diliyle konuşan Tanrı'nın örnekleriyle doludur. "Tanrı'nın Göktaşları" da o edebiyattan esinlenen bir sevgi yazısıydı. O yazıdan dolayı beni "Allah korkusu olmamakla" itham edenlere, inançlarımı "korku" üzerine değil, "sevgi" üzerine kurduğumu belirtmek isterim. Sevgiden hoşgörü yeşerir; korkudansa şiddet...
Bu sütunun daimi okurları, inananların giyim kuşam, ibadet, ifade özgürlüğü konusunda daha önce gösterdiğim hassasiyetin tanığıdırlar. Kendilerini incitmek istemediğimi bilirler. Biraz hoşgörü lütfen!..

* * *
Son bir not: Korkunç bir cinayete kurban giden değerli işadamı Üzeyir Garih'in hayatı gibi cenazesi de dinler arası hoşgörünün bir örneği oldu. Kendisine Tanrı'dan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim.