Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ını okur gibi okuyorum Üzeyir Garih cinayetine ilişkin haberleri...
Kara Kitap'ta kayıp eşi Rüya'nın izini süren Galip, nasıl bu arayış sırasında gazetedeki köşe yazılarından yola çıkarak bizi İstanbul'un izbe köşelerine, gündelik hayatımızın şaşırtıcı ayrıntılarına ve hayatımızın içine gömüldüğü esrara çekerse, Garih cinayetine ilişkin gazete haberleri de benzer bir sırrın perdesini aralamamıza yardımcı oluyor adeta...
Cinayette kullanılan kanlı hançer, parıltılı kentimizin ve yaldızlı medeniyetimizin sihirli kilidini açıyor.
Bölük pörçük haberler, bizi üzerinde tınmadan yaşadığımız yeraltı dünyasının ışıksız arka bahçelerine taşıyor.
Tıpkı Kara Kitap gibi bu cinayet romanı da sayfalar çevrildikçe kıpır kıpır bir "istanbul ansiklopedisi"ne dönüşüyor.
Eyüp mezarlığının kanlı kitabelerinden, Beyoğlu'nun günahkar kuytularına, oradan gizli polis laboratuvarlarına, yaslı sinagog ayinlerine uzanıyoruz.
Kaybedilenin sırrını çözebilmek için çıktığımız yolculukta, at gözlükleriyle yaşayageldiğimiz hayatımızın hiç tanışmadığımız renklerini, kör şiddetini, akıl almaz kargaşasını buluyoruz.
* * *
Cinayet deşilip, kurbanla zanlıların aile albümlerine girildikçe romanımız da gelişiyor, zenginleşiyor, dramatikleşiyor.
Cinayetin portreler galerisinde Şeyh'inin mezarı başında dua eden mümin işadamları, küçük yaşta ırzına geçilmiş mezarlık fahişeleri, o fahişelerle mezarlıkta sevişen psikopat katiller, daha önce sorguladığı katili görür görmez tanıyan kahraman polisler, haber uğruna adam kaçıran muhteris gazeteciler, Amerika'dan telefon açıp kurban için dua eden tele - vaizler beliriyor.
Öykü, basın açıklamalarına sızdırılmış masonik mesajlar ve Süleyman tapınağı cinayetine atıflarla hepten esrarengiz bir hal alıyor.
Biz, yanlışlıkla bir polisiye romanın içine düşmüş saf kahramanlar gibi biraz hayret, biraz dehşet, çokça inanmazlık duygusu ve "Nereye" sorusuyla bakıyoruz çevremize...
Ailesinin kökenlerini araştıran öksüz bir çocuk merakıyla her bir ipucunda, sadece cinayetin değil içinde yaşadığımız çağın ve camianın bilmediğimiz bir şifresini çözüyoruz.
Lakin bulduğumuz her ipucu, bizi daha karmaşık ilişkilere, yepyeni sırlara, karanlık hayatların soru işaretleriyle dolu dehlizlerine sürüklüyor.
Birbirine tamamen yabancı insanlarla, onların kesişmesi imkansız yolları kanlı bir cesedin çevresinde buluşuyor.
Esrarı çözülemeyen bu cinayetin sisi arkasında, o cinayetin hem faili, hem kurbanı olan bir kentin silüeti belirginleşiyor.
* * *
Kara Kitap'ın son sayfasında şu hatırlatma vardır:
"İnsanın kendisi olabilmesinin tek yolu, bir başkasının hikayesinde kaybolmasıdır."
"Garih cinayeti", bizim modern cinayet romanımızdı.
Bu vahşi öyküde, yıllar yılı ihmal ettiğimiz, görmezden geldiğimiz, yanından geçip gittiğimiz bir dünyayı ve o dünyanın "kayıp" insanlarını gördük; o insanların hikayelerinde kaybolurken kendimizi bulduk.
Siz, kurbanını vurduğu yerde gözyaşı döken bir psikopatta asıl katili bulduğumuzu sanabilirsiniz.
Bence başından beri romanın içinde arayıp durduğumuz katil, cinnet dolu bu kanlı romanı kuşaklar boyu soğukkanlılıkla okuyan biziz; bizleriz...