Yasemin Kozanoğlu, güzelliğinin olanca duruluğuyla Aktüel'in kapağındaydı geçen hafta...
Çeyrek asırlık ömrünün neredeyse yarısını yüzünde flaş ışıklarıyla geçirmiş bu sosyete güzelinin "gönül galerisi"ni ifşa etmişti dergi...
Son 10 yılına 15'e yakın ünlü erkek sığdırmış Yasemin...
Lakin hala mutsuz; "Kimse sevgimi hak etmiyor" diyor.
Malumunuz; bu topraklarda mutsuzluğun ananevi mazereti "vuslatsızlık"tır; kavuşamama sancısıdır yani...
Yasemin, gönül galerisinde "10 yılda 15 milyoner genç"yaratabildiyse "her yaştan"; bu mazereti ziyadesiyle bertaraf etmiş sayılır.
Peki vuslat misliyle hasıl olmuş ve genç kızın kısacık mazisini bir erkekler mezarlığına döndürmüşken niye hala bu mutsuzluk?
* * *
Önceki nesillerin bahtiyar olamaması toplumsal baskıdandı. Yasaklar, engeller, gelenekler, sevdalıların önüne set çekiyordu.
Bu set, tamamen yıkılmadıysa da, ekonomik şartların zorlamasıyla, kızların hayata atılmasıyla, taassubun dağılmasıyla zayıfladı bugün...
İlişkiler "serbestleşti".
Aşk, özgürleşti mi peki?..
Hayır!
Çünkü "Aile ve mahalle baskısından kurtulduk" sananları daha büyük bir setin duvarları sarmaladı:
Aşk "piyasaya" düştü!
Hangi laflarla onun kalbine girebileceğimiz, hangi hediyeyle tavlayabileceğimiz, yemeğe nereye götürüp, yatakta hangi pozisyonda kulağına ne diyeceğimiz ezberletildi.
Yanında ne giyeceğimiz, hangi müziği dinleyeceğimiz, ne kadarımızı gösterip, ne kadarını gizleyeceğimiz, nikaha dek elde tutmak için ne kadarımızı "vereceğimiz" kıstasa bağlandı.
Dizilerdeki gibi tanışır, reklamlardaki gibi konuşur, filmlerdeki gibi sevişir olduk.
Sevdalılar, aynı yatağın içinde soyunukken bile, bu rolleri kuşanıp yabancılaştılar birbirlerine...
(Bakınız: "Yasemin benimleyken sıkı bir techno dinleyicisiydi, Arto'nun adını bile bilmezdi" diyen Erol Derviş).
* * *
Öte yandan medya sayesinde mutaassıp mahallemizin sınırları ülke çapında genişledi. Yatak odamızı gözetleyen komşu, ekranlarca çoğaldı.
Gözetim ve kısıtlama katmerleşti.
Medya, ait olmadığımız bir dünyayı, ailemizmiş gibi belletti, izletti bize... Reklamdaki kızın hangi oğlanı seçeceğine dahi biz karar verir olduk.
Artık "Kontörümüz yettiğince özgür"dük.
Bakın Yasemin ayrılacağını, nişanlısından önce gazetesine haber veriyor.
Sonra da yeni sevgilisiyle şehrin en popüler kafesinde çay içerken ve en gözde gece kulübünde dayak yerken "medyaya yakalanıyor".
"Paralı kısmet"e göre kodlanmış halkımız ise en popüler bakanın oğlunu nişan gecesi terk edip evli ve cinayet hükümlüsü bir erkeğe kaçan kıza yüklenip "Deli misin, böyle kısmet tepilir mi" diye tepiniyor.
* * *
Peki bunca manipüle edilmiş, ticarileştirilmiş, medyatikleştirilmiş, tekil yaşanacakken, bunca çoğullaştırılmış bir ilişkiye aşk denebilir mi?
Aşkı teslim alan kuralları, nişanları bir kalemde silip atan Yasemin piyasanın ve medyanın kuşatmasını yarabilir mi?
Aşkın özgürlüğü, gönlüne galeri kurmaktan değil, bütün bunlardan azat olmaktan geçiyor.