Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bir imza gününde, yanıma 20'li yaşlarda bir genç kız geldi. Cebinden katlanmış bir gazete kupürü çıkarıp "İşte bu biziz" diye gösterdi. Gösterdiği, Duşka'ya ait dizelerdi:
"Şaşıyoruz, kuşların uçuşuna / rüzgara ve çiçek kokusuna / Kendimize uzak bir rüzgarız biz / Bir başka alemde / kendimiz olmadan eseriz. /
Dokunmaz kendi rüzgarımız bize / elimiz elimize... /
Bizsiz yağar yağmur / kuşlar bizsiz uçar, çiçek bizsiz... / Biz, bizsiziz. /
Şöyle biraz coşup çıldırsak 'Dur' deriz, 'Dur biraz...' / Üstüne kuş konmayan ağaçlar gibi / durduğumuz yerde ölüp gideriz".


* * *
Kanadalı bir yazar, onları "X kuşağı" diye tanımlamıştı.
"Bilinmeyen" ya da "Ölü kuşak".
Uzun süreli ilişkiler kuramıyorlar, kendi başlarına olabilmek için köklü dostluklardan bile kaçıyorlardı.
Özetle, yalnızlardı; 30'lu yaşlarına geldiklerinde, kaybolmuş gençliklerine yanacak kadar yalnız...
31 yaşındaki gitarist Yavuz Çetin'in intihar haberini okuduğumda X kuşağını ve Duşka'nın şiirini anımsadım.
Mazhar Alanson'un "Altın Çocuk"u Çetin, dostlarına göre "Bu dünyaya kırgın, içine kapanık, fazla konuşmayan, hassas, sakin bir genç"ti.
1.5 yıldır depresyon tedavisi görüyordu.
Onu intihara taşıyan süreci en iyi Teoman tanımladı:
"Hayata sıkı sıkıya tutunmuyordu. Ona yardım etmek isteyenlere karşı kalkanları o denli güçlüydü ki insanları pes ettiriyordu. Sevdiğin birinin hızla yokuş aşağı gitmesini izlemek çok yorucu. Bizler de yorulmuştuk. Pes ettik".
Yanında ne dostları, ne ayrıldığı eşi, ne ilkokula başlayan oğlu vardı. Yeni eve çıkmış, eşya almış, borca girmişti. Gündüz stüdyoda albümüne çalışıyor, gece bir barda gitar çalıyordu.
Son gün stüdyoda fenalaşınca acilen psikoloğuna gitti. Yine ilaç verdiler. "Evi terk ettim" diye kısa bir not yazıp bıraktı.
Gece bar yerine Boğaz köprüsüne sürdü Peugeot'sunu... Ortaköy ayağına yakın bir yerde durdu. Ve gövdesini korkuluklardan aşağı bıraktı.

* * *

Birkaç ay önce Roper Starch Worldwide adlı bir şirket 30 ülkede 1000 kişiye stresle ilgili sorular sormuş, gürültüden cep telefonuna kadar teknolojinin yarattığı olumsuz etkileri değerlendirmişti.
Sonuç tüyler ürperticiydi:
Araştırılan 30 ülke içinde en streslisi Türkiye çıkmıştı.
İşte böyle bir cehennemde yaşıyoruz. Birçok uzman, aşırı stresin insanları şizofreniye sürüklediğine inanıyor.
Ahmet Kemal Arıkan, "Şizofreni Anlamak" kitabında (İmge, 1998) hastalığın özellikle 16 - 30 yaş arası gençleri pençesine aldığını söylüyor:
"Bütün sınavlarını başarıp idealindeki mesleğe başladığında, yuva kurmak üzereyken veya ilk çocuğu dünyaya geldikten hemen sonra şizofren olan gençler var".
Belirtileri?
"Dayanılmaz bir sıkıntı yaşarlar" diyor Arıkan, "O güne dek kullandığı hiçbir savunma mekanizması ("kalkanları") kendisini bu sıkıntıdan kurtaramaz. Sabırsızlaşır, hırçınlaşır. Artık geleceği yoktur. Amaçsız, çaresiz, umutsuzdur. Depresyona girer. Yaşamdan çekilmektedir. Sonu intihara kadar gider".

* * *
Mavi sulara atlayan Blues'cu "Altın çocuk"un ve "hızla yokuş aşağı giden" yalnız X kuşağının ardından, 20'lik bir genç kızın masama bıraktığı o hazan şiiri geçti aklımdan:
"Kendimize uzak bir rüzgarız biz / Dokunmaz elimiz elimize... / Bir başka alemde / kendimiz olmadan eseriz / Ve durduğumuz yerde ölüp gideriz / Üstüne kuş konmayan ağaçlar gibi..."