Harp Akademisi öğrencisi Mustafa Kemal, 1897 Türk-Yunan harbini değerlendiriyor:
‘Cesaret gösteren ve tehlikeye atılan kazanır. Komutanlar Napolyon’u taklit etmeli, mağlubiyet korkusunu aklına getirmemelidir’
1897 TÜRK-YUNAN HARBİ
Genelkurmay ATASE ve Dent. Başkanlığı Arşivi “Atatürk koleksiyonları” bölümünde yer alan defterlerden biri de yine Harp Akademisi döneminde tutulduğu sanılan ders notları...
Bu defterde Atatürk’ün ağırlıkla 1897 Türk-Yunan harbine dair tuttuğu notlar yeralıyor. Atatürk, harpte Osmanlı ordusunun hatalarını eleştirel bir üslupla değerlendiriyor.
Defterin en dikkat çekici bölümü, komutanları Napolyon’u örnek almaya davet eden şu satırlar:
“Cesaret gösteren ve tehlikeye atılan kazanır. Kuvvetli olduğu halde başarıdan umudunu kesen, yerinden hareket etmeyen ve düşmanın hücum etmesini bekleyen, her halde mağlup olur. Bir komutan, birliklerin emniyetini sağladıktan sonra düşmanı mağlup edeceğim demeli, mağlubiyet korkusunu hiç aklına getirmemeli, bu bağlamda Napolyon’u taklit etmelidir. Korkak kalp, daima mağluptur.”
KİME YAZILDIĞI BİLİNMEYEN BİR MEKTUP
‘Selanikli olduğuma seviniyorum’
‘Gerçeği bilen, koruyanın huzuruna...
Olgunluk sahibi, saygıdeğer efendim,
Zatıâlilerinizi Selanik’te bulunduğum süre zarfında daha çocukluğumdan beri ismen ve şahsen tanımak şerefine sahip olduğumdan, sizin kıymetli edebi eserlerinizi inceledikten sonra, sizin olgunluk ve fazilet yeri olan hanenizin iktidarının bağımlısı olanlar arasına katılmıştım.
Bununla birlikte büyüklüğünüzün deli gibi bağlısı olan kalbimin hürmet ve saygı duygularını arz ve takdim için bir defacık olsun şeref dağıtan ziyaretinizi çabucak gerçekleştirmeyi pek çok dakikalar büyük bir arzu ve istekle zihnimden geçirmiştim. Lakin eğitim için senelerce memleketten uzak bulunmak mecburiyeti, bu şerefe ulaşmamı engelledi.
Sizinle yüz yüze konuşma şerefine layık olanlar seviyesinde bulunamamak talihsizliği de arzu ettiğim o yüce saadet duygusunun anlatılmasına uygun bir dil düşünülemez mi? Lakin bu engellerin hiçbiri olgunluğunuzun nuru, ruhunuzun derinliği, yaygınlığı... ilim ve irfanınızdan etkilenmemi bir an bile engelleyememiştir. Yüzyılımızda parlak sütunlar vücuda getiren o aydın fikir eserlerinizi seve seve, sevine sevine gördükçe yüceliğinize ve aklınıza karşı mevcud olan bağlılığım genişliyor. Gerçekten! O muhteşem gazetenizle Osmanlı basınının çağdaş gelişmesine uygun bir yüksek mevki kazandırmaya hizmet etmenizden dolayı kutlanmaya değersiniz. (..)
Olayları kavrayışınız ve bilginizdeki genişliği, muhakeme kuvvetini, gerçekleri çıkarmadaki gücünüzü özetle her hususta büyüklüğünüzü düşündükçe Selanikli olduğuma bir mutluluk hissiyle seviniyorum. Daha doğrusunu isterseniz göğsümün bir gurur duygusu ile kabardığını duyuyorum. Asıl naçizane maksadım, gazeteniz içeriğinin herkese olduğu gibi bendenize de sağladığı faydalardan dolayı bağlısı olduğumu acizane teşekkürlerle arz etmek idi.
Fakat aklımda canlanan özellikler ve olgun vasıflar, fazilet sahibi olan şahsınıza karşı ruhumdan kopup gelen hürmet sayfalarını bu suretle açıklanan güzel sebepleri teşkil etti. Vicdani olan maruzatın aciz bir kalemden çıkmış olduğu için temiz bir saflığı kaybetmez sanırım. Sonsuz saygılarımı sunarım efendim.
Kurmay adayı Üsteğmen Mustafa Kemal’
21 MART 1904 PAZARTESİ... Saat 6...
Akademi’de yaptığı konuşma
“Arkadaşlar!
Daha başlangıçta bütün sınıfımız hazır olduğundan sizi tebrik etmek isterdik; lakin rahatsız ederiz düşüncesiyle o tebrik şerefine kısmen erişilmiştir. Bundan dolayı şimdi hepimiz birden sizi tekrar tebrik etmek suretiyle mahrum kaldığımız o şereften manen sevinç duymuş oluruz.
Arkadaşlar!
Madem ki askeriz, madem ki hedefimiz, gelecekteki emellerimiz ortaktır, arkadaşlığımızın kardeşliğimizin üstünde bir kuvvet ve irtibata mal olması pek tabiidir. Herhalde hepimiz kardeşiz ve bu kardeşliğimiz, sonsuz bir hayata sahiptir.
Mesleğinizin kutsal etkisiyle bundan önce de kalpler birbirine karşı samimiyet duygusu ile dolu idi. Fakat üzülerek belirtmeli ki zaman ve mevki, bu kalpten gelen sevginin açıkça gösterilmesine uygun fırsatlar vermiyordu. İşte şimdi o kıymetli fırsatlardan birine sahip olduğumuz için biliniz ne kadar mutluyuz.
Arkadaşlar!
Okul durumu, okul hayatı sizce de bilinir; insan bu sıkıcı yerin bin türlü derdi altında ezilir. O dertlerin hafifletilmesi ve ortadan kaldırılması için mutlaka samimi bir ruhun, duygusal olarak ortak bir kalbin sağlam bir şekilde teslimine ihtiyaç duyulur. Gerçekten insan oldukça bu insanlığa ait zümrenin üstüne çıkamamak beceriksizliğiyle çırpındıkça mümkün değil bu ihtiyaçtan uzak duramayız. Bundan dolayı sizin gibi fikir ve duyguları yüce daha birçok gerçek arkadaş kazandığımızdan dolayı biz de tebrike layığız. Kardeşliğimizi ilan etmeye ve açıklamaya sebep olan bu kıymetli zamanların, bizce pek mutlu dakikalar olduğuna emin olabilirsiniz arkadaşlar...
‘Vatanını korumaya hazır olan ulus, silahlanmalıdır’
“Silahlı uluslardan (not):
1. Hukukunu ve vatanını korumaya hazır olan bir ulus, silahlanmalıdır.
2. Atalarımızın ezici kuvveti Osmanlıların geçmişinin dünyaya bıraktığı şöhreti,
3. Atalarımızın kazandığı şanı nasıl koruyabiliriz?”
ŞAM YOLUNDA
‘Yanya’dan gece 12’de hareket ettim’
Mustafa Kemal Harp Akademisi’ni bitirdikten sonra Padişah rejimi aleyhindeki fikirleri nedeniyle tutuklandı. Bir süre tutuklu kaldıktan sonra, 1905 başında kurmaylık stajı için Şam’a tayin edildi. Mezun olup Makedonya’ya meşrutiyet mücadelesine koşmaya hazırlanan bir genç subay için bu bir sürgündü.
ATASE arşivindeki 8 no’lu defter, Mustafa Kemal’in Şam sürgününe giderken tuttuğu notlardan oluşuyor...
5 Mart... 1908...Çarşamba
“Hazırlık raporuyla Yanya’dan hareket ettim. Saat 12. gece...
Sabahleyin saat 2, Portsaid,
Saat 11, gündüz. Portsaid’den hareket...
Saat 3, gündüz, İskenderiye’ye varma...
Saat 11, İskenderiye’den hareket.
5, bu Cuma Pire’ye varma.
5’te Pire’den hareket...
Berbere abone olalım
Beyrut’tan Şam’a, 7 Temmuz 1906 Cumartesi, berbere abone olalım. 1 mecidiye verildi.
4 Haziran 1906... otelindeki odayı tuttuk. Ödenilen 1 mecidiye 34,
12 Haziran 1906, ufak tefek masraflar için Fransız lirası 1 kuruş,
13 Haziran 1906, Cerrah efendinin evi yandı.
TEVFİK FİKRET’İN ‘SİS’İ
‘Ey hicranlı ana!’
Mustafa Kemal Şam sürgününe giderken İstanbul’a kırgındı. İskelede son bir kez sarılamadan ayrıldığı annesini kederiyle baş başa bırakmış, bu gösterişli kentten bir meçhule doğru yelken açmıştı.
Not defterine yazdığı Tevfik Fikret’in “Sis” şiiri sanki kendi hislerinin tercümanıydı.
Defterde sayfalar tutan bu uzun şiirin bir bölümünü, günümüz Türkçesiyle aktarıyorum:
“Ey nefret edilen, hakîr görülen millî gayret!
Ey kılıç ve kalem, ey iki siyasî mahkûm;
ey fazilet ve nezâketin payı, ey çoktan unutulan bu çehre!
Ey korku ağırlığından iki büklüm gezmeye alışmış zengin,
fakir herkes, meşhur koca bir millet!
Ey eğilmiş esir baş, ki ak-pak, fakat iğrenç;
ey tâze kadın, ey onu tâkîbe koşan genç!
Ey hicranlı ana, ey küskün arkadaş;
ey kimsesiz; âvâre çocuklar... hele sizler,
Örtün evet ey facia, örtün evet, ey kent!”
YARIN: ‘Bu orduyla kaz sürüsüne karşı koyulamaz’