Belki de o, çileli Anadolu yollarını arşınlarken, biz g"rkemli Çin kıtasını turalıyoruz diye "yle bir ayrıntı yazdı ki, Çin izlenimlerini yazı dizisine bırakıp buralardan 2 yıllık bir dosyayı açmak gerekti.Yazısını okumuşsunuzdur; ben yine de kendi notlarımdan aktarayım:* * * Ecevit' in Hindistan gezisindeydik.Ağır bir geziydi.Sağlığının iyi olmadığı bilinen Başbakan, 40 derecede kavrulan bir ülkeye gidiyordu.Geziden "nce "Hinduizmin Ecevit'in yaşamındaki yeri" üzerine bir araştırma dizisi kaleme almıştım.Yeni Delhi'deki resmi temaslardan sonra Taç Mahal' e gitmek üzere uçağa bindik. Ecevitler uçağın "n b"lümünde oturuyorlardı.Elimizde Bülent Ecevit' in çevirdiği Tagore' un kitabı vardı.Yanımda oturan Hasan Ağabey'e, kitabı "tercümanı" na imzalatmaya gideceğimi s"yledim; "Benimkini de imzalat" dedi.Yanına gittiğimde Ecevit' i bitap halde buldum.Cehennem sıcağı altında gezinin Yeni Delhi durağını zor tamamlayabilmiş, rengi solmuş, yüzü ç"kmüştü.Yazı dizimi çok beğendiğini s"yledi. ™zel bilgilere nasıl ulaştığımı sordu. "Psikoloji tahsiliniz var mı" dedi.İmza ricasıyla kitapları uzattım.Çok yorgun olmasına rağmen kırmak istemedi; kitabın kapağını açtı ve sağ elinin parmaklarını kalem taşırmış gibi hareket ettirdi.Oysa elinde kalem yoktu.Hemen kalemimi uzattım.Onunla kitabın ilk sayfasını "karaladı". šzüntüyle yerime d"ndüm.Yanımda oturan Mehmet Yılmaz ve Hasan Cemal, yüzümdeki şaşkın ifadeden bir şeyler olduğunu anlamışlardı.Olan "şey" i anlattım.Onlar da üzüldüler.Ama bunu yazmadık.* * *Niye?™nceki günkü Hürriyet' te Serdar Turgut, "zeleştiri içeren bir yazıda bunu soruyordu: "Olan biteni bildiğimiz halde niye yazmamış, gerektiği kadar itirazımızı yükseltmemiştik?" Bu zor soruya benim basit bir cevabım var: "Çünkü insanız!" Bize okulda ve meslek içinde "ğretilen gazetecilik kuralları, kamunun haber alma hakkını her şeyin üstünde tutmamızı tembihlese de o "her şey" in içine, habere konu olanların mahremiyetini ve zaaflarını sokamayacak kadar insanız. "Konu", başbakan bile olsa...* * * Ecevit' in sağlığı, kamu g"revlileri ve doktorlar gibi biz gazetecileri de ciddi etik sorularla baş başa bıraktı.Bizim g"revimiz, duygu, düşünce ve inançlarımızdan külliyen azade olup "her ne olursa ve her ne pahasına olursa olsun" haberi, "bilme hakkı" na sahip olan "kamu" ya iletmek midir?Yoksa her haberci, her gün, "nüne gelen her haberde, mesleğiyle kişiliğinin o kavgalı değirmeninde yeniden "ğütülerek mi pişecektir?2 sene sonra meslekte çeyrek asrını kutlayacak bir gazeteci sıfatıyla yazacağım, ustalarımız yadırgamaz umarım:Ben, elim kalem tuttuğundan beri, her daim, meslek ilkelerinden "nce, kalbimin sesini dinledim.Ve o ses bana "İnsanların zaaflarıyla oynama" diyordu.Bu sayede haberi vermenin, itirazımı dillendirmenin daha insani yollarını keşfettim.Hiç de pişman değilim. candundar@superonline.com Ağabeyimiz Hasan Cemal' in "nceki günkü yazısını Çin'in batısındaki Şian kentinde okudum.