Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Çalışan Gazeteciler Günü vesilesiyle itiraf edeyim ki, ben, meslek hayatımın pek az bölümünde muhabirlik yapabildim. Ama her daim iyi muhabirlerle tanışma, çalışma şansı buldum.
Kanaatim odur ki, her dönem, kendi muhabir önceliğini belirlemiştir.
Hatta gazetelerde hangi servisin gözde olduğuna bakıp ülkenin gidişatını anlamak mümkündür.
* * *
Mesleğe başladığım 70’lerin sonunda basının en itibarlı muhabirleri siyaseti izleyenlerdi.
Haber toplantılarında ilk gündemi sorulanlar, manşet atılırken zulası kurcalananlar parti, Meclis, Köşk muhabirleri idi.
Kısa süre muhabirlik yaptığım Hürriyet’ten örnek vereyim:
Cüneyt Arcayürek adı efsaneydi. Gizli Meclis oturumunda ne konuşulduğunu daha oturum bitmeden haber alır, hem Ecevit hem Demirel cenahını tanır, kapalı kabine toplantılarını katılımcıların mimiklerine kadar anlatırdı.
Meclis’te çalıştığım dönemde İsmet Solak, Ayberk Temel ikilisi vardı ki, yeni gelen tecrübesiz mebuslar önce onların bürosundan geçerdi.
Gazete demek, aslen ve öncelikle siyaset demekti.
* * *
Sonra 12 Eylül geldi.
Siyaset yasaklandı. Meclis kapatıldı.
Bu kez de savunma muhabirlerinin önü açıldı.
O dönem Hürriyet’in Ankara bürosunu yöneten Mehmet Ali Kışlalı, askeri kaynakları ve hiç kaybetmediği muhabir ruhuyla döneme damgasını vuran isimlerdendi.
Politikanın gözden düşmesiyle prim yapan bir başka birim, magazin servisi oldu. Siyasetin boşluğunu sporcularla magazinciler doldurdu.
Özal’ın iktidarında ise ekonomi servisinin yıldızı parladı. İktisadi reformların haberini veren ekonomi muhabirleri öne çıktı. Rahmetli Yavuz Gökmen, Özal’la yakınlığı ve ekonomi bilgisiyle manşetlerin müdavimiydi.
* * *
1990’lar, PKK’yı ve Güneydoğu’yu bilen muhabirler için fırsattı. Ancak bölge haberlerinin asker denetiminde olması nedeniyle fazla sivrilemediler.
Magazin 90’larda da hız kesmedi, ama diplomasi servisi de sayfalara biraz ağırlık koymaya başladı.
Asıl prim yapanlar ise, AKP’yi kuruluşundan beri önemseyip takibe alanlar oldu. Partiye uzak duranlar haber alamadılar; çok angaje olanlar inandırıcı olamadılar. Mesafeli durup doğru gözlem yapanlar ise yıldızlaştılar. En iyi örneği Ruşen Çakır’dır sanıyorum.
* * *
Günümüze gelince...
Yeni gözde servisimiz, bize ülkenin gidişatı hakkında fikir veriyor.
Bugün medyanın en çalışkanları, en çok haber yazıp en sık ekranda görünenleri polis-adliyeciler...
“Büyük kavga”, Meclis’te, sokakta, sendikada değil, aslen Emniyet’te ve mahkemede sürüyor. O yüzden de polisi bilen, adliyeyi takip eden, yüksek hâkim tanıyıp dosya okuyabilen muhabirlerin kıymeti arttı. Ergenekon davası iddianamesine hâkim olan, Anayasa Mahkemesi’nin, Yargıtay’ın iç dengelerini bilen, Adalet Bakanlığı mekanizmasından bilgi alabilen muhabirler altın değerinde...
* * *
Medyanın son 30 yılında itibar bayrağı siyaset, savunma, magazin, ekonomi, spor servisleri arasında el değiştiriyor. Bugün polis-adliyenin itibara kavuşması da siyasi vaziyete dair bir işaret olsa gerek...
Darısı “kültür-sanat”ın başına!