Topluca kıyıya vurarak intihar eden balinalar gibi, kendini çözümsüzlüğün kıyılarında tüketti, nefessiz Türkiye siyasetçisi...
Solcusu sağcısı, genci yaşlısı, eskisi yenisiyle el ele tutuşup topluca intihar etti.
"Parti"ye "parti" adı konulamayacak nispette küfre dönüşmüş bir zeminde, ne kadar paralandığını göremeden, kişisel çıkarların, inatların, zaafların kıskacına girdi ve ne yazık ki Meclis’e, siyasete inancı da kendisiyle birlikte ölüme sürükledi.
İleride bu ülkenin tarihini yazacak olanlar bu yıllara baktıklarında "Bir cinnet haliymiş" diyecekler, "..öyle küçük ayak oyunlarına kapılmışlar ki, büyük oyunu görememişler, sendeleyip devrilmişler. O yüzden hiç affedilmemişler".
***
Aslında sevmem böyle topyekün suçlamaları...
"Siyasetçiler şöyle" "doktorlar, gazeteciler böyle" türünden genellemelerin bilimsel sayılmadığı gibi, haksız olduğunu da bilirim.
O yüzden de en çamurlu zeminde bile düzgün yürümeye çalışan insanların hakkını veririm.
Ancak bu kez istikbalim öylesine ortak bir cinayetle katlediliyor ki, katillerden birini diğerinden ayırt etmek güçleşiyor.
İnançsızlık öylesine kangrenleşerek kemiriyor ki siyaset gemisinin mahzenlerini, daha bir hafta önce "yeni" yaftasıyla yelken açanlar, demir bile almadan "eski"yor.
"Nihayet o..." diye başlayan övgü cümleleri, 48 saat içinde "Galiba o da..." yılgınlığına dönüşüyor.
Hangi yeni hareket, hangi lider adayı bu öfkeli küskünlük karşısında direnebilir ki?
Mütereddit ve ümitsiz kitleler, yarın "Avrupa’nız da batsın, seçiminiz de" lanetiyle ve "Her tür iktidar, kaostan iyidir" mantığıyla kendilerine tepeden inme çözümler öneren bir otoriterliğin buyruğuna gönüllü girerse onları kim suçlayabilir ki?..
***
"Çözüm üretme sanatı" siyaset, nicedir bunca çözümsüzlük üretmemişti.
Tam "Kara göründü" derken ve mahzenlerinden su alan gemimizi girdaba kaptırmadan kıyıya ulaştırmak bu kadar da mümkün iken tersine kürek çekenlere, konuştukça batıranlara karşı ne yapabiliriz?
Bu gemi enkazından yarının güçlü transatlantiğini yaratabilir miyiz?
Bunca çaresizliğin içinde bir çare ümidi görebilir miyiz?
***
Ben kurtarıcı beklemiyorum.
Ama Türkiye’den de umudu kesmiyorum.
En çaresiz anında bile en ağır buhranı olmadık çözümlerle aşmayı becerebilen bir sürprizler diyarı burası...
Toplumsal bilincin, kısır siyaseti çoktan aştığı bir garip orman...
Küçücük bir örnekle noktalayacağım.
Bizim büroda her işimize koşturan gencecik bir arkadaşımız var.
Geçen bahar askere yazılmadan, memleketi Posof’a gitti. Uzun süre haber alamadık kendisinden... Haberlerde o coğrafyanın karlar altında olduğunu duyuyorduk. Haftalar sonra çıktı ortaya...
"- Ne oldu" diye sorduk.
"- Köyün yolları kardan kapandı, üç hafta mahsur kaldık."
"- Peki sen ne yaptın?"
"- Sabahları evin önünde kar küredim. Öğleden sonraları da Posof İnternet Cafe’ye gidip yurtdışındaki arkadaşlarla chat’leştim".
***
Dedim ya, en sefil koşullarda bile size yarın umudu verecek bir hayat kıpırtısı var bu ülkede...
Bitkisel bile olsa, var...