Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Ben lisedeyken Tarih dersleri Din dersi gibiydi.
Şerafettin diye bir Tarih hocamız vardı. Sözlüye kaldırdığı öğrenciye ilkin "Amentü"yü sorardı. Okuyamayan, sıfırı yer, otururdu yerine... Yazılıda ise kağıdın başına aynı duayı yazmak şarttı. Dua yoksa, cevaplar okunmazdı bile...
Din dersinde ise aramızda birinin kürsünün üzerine çıkartılıp namaz öğretiminde "konu mankenliği" yaptığını hatırlıyorum.
Mezun olduğumda hem tarihten soğumuş, hem dinden çıkmış haldeydim. İleride bir çocuğum olursa ona bunları yaşatmama konusunda kararlıydım. Fakat "laik" 12 Eylül cuntası, ilkokullara zorunlu Din dersi koydu. İşte o zaman, "Eyvah" dedim, "Çocuklarımız da zorla dua ezberletilerek yetişecek".
* * *
Bu fikrimi geçen ay bir kadın değiştirdi:
Adı: Mualla Selçuk...
İlahiyat profesörü ve Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü...
Son iki yıldır bu genel müdürlükte sessiz sedasız büyük bir reform çalışması yürütülüyor.
"2000'li yıllarda din eğitimi nasıl olmalıdır" sorusuna yanıt aranıyor.
Uzun çalışmalar sonucu bulunan yanıt şu:
"Bu bir ibadet eğitimi olmamalı, öğrenciye insan onuruna yaraşır bir hayat sürmenin yollarını göstermelidir. Bu da ezbere dayalı bir zorlamayla değil, sorgulamayı teşvik eden keşfettirme yöntemiyle olur".
Bence tam bir "reform" niteliği taşıyan bu yeni yöntem, belli okullarda denenmeye başlanmış bile... Hatta ilköğretimin 4. sınıfından itibaren yeni adıyla "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri"nin nasıl işleneceğine dair programlar Milli Eğitim'in Tebliğler Dergisi'nde yayımlanmış.
Bu programda da "Sübhaneke"nin ezberletilmesi gibi bir başlangıç bulunuyorsa da, ilerleyen sınıflarda dinin insancıl yönünün, kültürel ve sosyal işlevlerinin, etik boyutunun öne çıkarıldığını görüyoruz.
Tebliğde çok ilginç örnekler var:
Öğrenci Hz. Muhammed'in hayatının ya da namaz türlerinin yanı sıra Hinduizm ve Budizm'le de tanıştırılacak; "reenkarnasyon" inancını sorgulayacak, karşılaştırmalı dinler tarihinde Noel'i Yılbaşı'yla kıyaslayacak.
7. sınıfta, din anlayışındaki farklılıklardan doğmuş mezhep, tarikat ve cemaatleri öğrenecek. Bu düşünce ekolleri üzerine değerlendirme yapacak.
* * *
Prof. Selçuk, bu çalışmalarını bir "çağdaş model arayışı" olarak niteliyor.
Dün İstanbul'da bu açıdan çok önemli bir sempozyum başladı. 3 günlük sempozyumun konusu "Din öğretiminde yeni yöntem arayışları."
"Çoğulcu toplumlarda din öğretimi", "dinlerarası diyalog"
gibi konularda uzmanlaşmış Avrupalı bilim adamlarının katıldığı sempozyum, aslında yeni bir başlangıcın müjdecisi:
Türkiye, din eğitiminde Avrupa Birliği normlarını arıyor.
Buradan çıkacak fikirlerle Milli Eğitim, 2000'lerin din öğretimi programını revize edip uygulamaya koyacak.
İlkokul düzeyinden itibaren inanç sistemlerini hurafelerden ayıklayarak sosyal ve kültürel boyutuyla anlatılabilirse belki dinin korku değil sevgi, bağnazlık değil hoşgörü anlamına geldiğini, dolayısıyla insanları bölmeyi değil birleştirmeyi hedeflediğini yeniden keşfedebiliriz.
Bağnazlık bu kadar kök salmışken umut var mı?
Küçük bir haberle cevaplayayım:
Prof. Selçuk, geçenlerde Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu'na tarihindeki ilk kadın üye olarak atandı.
Dini, "Sünni İslam"dan ibaret görmeyen, tarikatları, mezhepleri, cemaatleri yok saymayan, dinler arası diyaloğu önemseyen çağdaş bir anlayışı her kademede yeşertebilirsek, en azından çocuklarımız için iyimser bir gelecek hayal edebiliriz.