İnternette o kadar çok imzasız yazı dolaşıyor ki, birini alıp kullandığınızda bir meslektaşınıza ait çıkma olasılığı çok yüksek... Öyleyse yazarından peşinen özür dileyerek geçenlerde gelen bir mesajı sizlerle paylaşmak istiyorum:
"Bunca yıl Tanrı'ya istediklerimi versin diye dua ettim. Hata etmişim" diyordu mesaj; "Bundan böyle istediklerimi çalıp Tanrı'ya beni affetsin diye yalvaracağım".
* * *
Rahşan Ecevit bir özel görüşmede, eşine dönüp, "Bu halk ne zaman rahatlayacak Bülent" diye sormuş ya...
Sorunun doğru yanıtı, "Muhtemelen hiçbir zaman"dır.
Çocuklarımıza devrolacak bu ağır borç yükü altında, rahat yüzü göremeden öleceğimizi biliyoruz artık... Rahatlamaktan umudu kestik.
Kaç kuşaktır fedakarlık yapmaya talimliyiz.
Kimbilir daha kaç kuşak, tevekkülle aynısını yaparız da...
Biri bize "Ülkenizin size ihtiyacı var" demeye görsün; ölümüne koşar, kolumuzdaki bileziği, parmağımızdaki yüzüğü satarız.
Aşsızlıktan değil rahatsızlığımız;
...haksızlıktan...
* * *
Bankada sabırla kuyruk beklerken iki uyanık gelip sırayı deliyor ve en öne geçip işini yaptırıyor ya; işte o zaman çatlıyor sabır taşımız.
Trafikte kırmızıda duruyoruz. Bunun karşılığında ödüllendirilmeyi de beklemiyoruz. Ama biz beklerken birilerinin yasak şeritten zorbaca direksiyon kırıp önümüze geçmesi, üstelik kimsenin bu zorbalığa bir şey dememesi çıldırtıyor bizi...
Kurala uymak değil bizi yaralayan; enayi yerine konmak...
Yasalar, adil bir kural koysun, zorbalık karşısında bizi korusun, uymayanın cezasını, uyanın hakkını versin istiyoruz.
Oysa devlet, sık sık suçluların bir kısmını kendince ayıklayıp "Sizi affettim" deyiveriyor.
Okulda "Vergilendirilmiş kazancın kutsal olduğunu" öğreniyoruz. Paramızı alın terimizle güç bela kazanıp, vergisini daha maaşımızı almadan peşinen veriyoruz. Sonra bu kutsallığı kaçıranları safahat içinde yaşarken görüyoruz. Ayan beyan suç işledikleri halde cezalandırılmıyor, üstüne üstlük bir de ödüllendiriliyorlar.
"Yapanın yanına kar kalıyor" ya, işte o zaman öfkemiz kabarıyor.
* * *
"Kural tanımazlık" milli karakterimiz değil bizim...
Herkese adilane uygulanırsa kurala harfiyen uyuyoruz.
Almanya'da yaşarken hız sınırına uyan Türk sürücü, gümrük kapısından girdiği andan itibaren delirmiş gibi gaza basıyor.
Neden?
Almanya'da bunu yaparsa çok ağır ceza yiyeceğini, Türkiye'de ise başına bir şey gelmeyeceğini biliyor da ondan...
Cana kıymayan kıymadığı için, rüşvet almayan almadığı için, banka soymayan soymadığı için cezalandırılıyor adeta...
Bu ülkenin alın teriyle kazanan, namusuyla yaşayan, fedakarca üreten, çekinerek tüketen, özenle biriktiren sıradan insanları vahşi bir "Gücü gücü yetene" düzeninde hep arsızın, hırsızın, namussuzun kollanmasından, kendilerinin bir türlü yasaların koruması altına alınmamasından "rahatsızlar" asıl...
Hakça paylaşılan bir açlığa uzun süre dayanabilirler.
Buna talimliler.
Ama haksızlığa, adaletsizliğe?..
İşte buna dayanmaları zor.
O yüzden Tanrı'dan yetiştirecekleri evlatlar için aş değil, işleyecekleri günahlar için af dilemeye hazırlanıyorlar artık...
Ne yapacaksanız elinizi çabuk tutun!