Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Siyasetin 40 yaşındaki yeni yıldız adayı Mehmet Ali Bayar "Artık gençlerin ülkenin kaderine el koyma zamanı gelmiştir. Bu, zamanın çağrısıdır" dedi ve ekledi:
"Bizim neslimize, yani 60 doğumlulara çok iş düştüğüne inanıyorum".
Sahi sıra bize mi geldi?
Hep kaçmaya alıştığımız iktidarı kovalamakta mı sıra?
60'lı yıllarda doğup bir kanlı bozgunda toprağa 3 bin can gömen, sonra da gençlik düşleri hoyrat tanklarla bölünen "78'liler"i mi göreve çağırıyor zaman tanrısı?..

* * *

Geçtiğimiz yüzyıla 4 kuşak damgasını vurmuştur:
Yüzyılın başında doğanlar gençliklerini savaş cephelerinde harcadı. Yaşlı imparatorluğun son aydın kuşağı Çanakkale'de gömülmüş, o kuşağın yetimleri Cumhuriyet'i kurmuştur.
Atatürk Cumhurbaşkanı olduğunda 42'sindeydi.
Yüzyılın 2. kuşağı sayılan "Cumhuriyet çocukları" da gençliğini 2. harbin karartma gecelerinde tüketti. Çilekeş bir yüzyıldan onların payına, siren sesi, ekmek karnesi ve Halk Partisi düştü.
Demirel, Başbakan olduğunda 43'ündeydi.
Yüzyılın ilk şanslı nesli, savaş sonrası ana rahmine düştü. "68'liler" soğuk savaşta büyüdü, serpilince de "Dünyayı değiştireceğiz" diye yola döküldü. Dünya, onları sistemle barıştırıp, hem sistemi, hem onları ıslah etmeyi denedi. Türkiye ise bu cüreti ağır ödetti.
Deniz Gezmiş asıldığında 25'indeydi.
Yüzyılı kapatmak onların çocuklarına nasip oldu. "80 kuşağı", kendisine adını veren yılın anlamını bilmeden, bilse de iplemeden yetişti. "Her koyunun kendi bacağından asıldığına" inandı.
Bugün pek çok şirketin iktidar koltuğunda onlar oturuyor.

* * *

"78'liler" ise ara kuşaktır.
Bayar gibi 60'ların başında doğanların 20'li yaşları 12 Eylül'ün mengenesine sıkışmıştır. Doğumu 60'ların sonuna gelenler ise cep telefonlu, özel televizyonlu, internetli bir global köyde yetişmiş ve gözünü dışarıya dikmiştir.
"90'lar gençliği" üzerine yapılan bir araştırmada "Türkiye'nin geleceğini nasıl gördüğü" sorulan lise ve üniversitelilerin 3'te 1'i "Kötü" demiş, 3'te 1'i ise "Ne uzar ne kısalır" yanıtını vermişti.
"Peki kendi geleceğinizi nasıl görüyorsunuz"a cevaben gençlerin yüzde 42'si "iyimserim" demişti.
Gençler "ülke batsa da ben yırtarım" diye düşünüyordu.

* * *

Oysa, az önce saydığım kuşakların hiçbiri, kendi istikbalini, ülkesininkinden bağımsız görmemiştir.
Eski asrın diğer kuşakları, "Ey vatan, gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz" diyen bir "adanmışlık" hissiyatıyla hayata atılmışlardı ve "ülkem batarsa ben de biterim, onun kurtuluşu beni de kurtarır" diye çırpınmışlardı.
İlk kez bir kuşak, "önce ben" diye yetişiyor ve "Olanağınız olsa başka bir ülkede yaşar mısınız" sorusuna yüzde 71'le "Evet" diyor.
Her gelen nesli örseleye ufalaya geldiğimiz nokta bu...
Bayar'ın 60'larda doğanları göreve çağıran kampanası bana bunun "son şans" olduğunu düşündürdü.
"Son kuşak" da bu topraklarda yaşanılır bir ülke kurma hasretini kotaramazsa bundan sonrakilerin işi çok zordur.

NOT: "Hanedan demokrasisi" başlıklı yazımda "Mehmet Ali Bayar"ı "Bayar ailesinden" diye tanıtırken, Demirel'in yol arkadaşlarından Nuri Bayar'ın oğlu, DP'nin İstanbul Belediye Başkanı Kemal Aygün'ün torunu, DP'nin kurucularından Refik Koraltan'ın yeğeni olduğunu belirtmemem yanlış anlamalara yol açtı. "Hanedan" tanımı burada değilse nerede geçerlidir?