Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Birinin ölüm yıldönümünü öbürünün ölüm haberine ekleyen, birinin cenazesini kaldırırken yenisinin haberini veren, ocaklar söndüren, şom ağızlı, lanet ocak...Daha Hrant'ın mezarı tazeyken geldi İsmail Cem'in ölüm haberi...Sanki içime doğmuş gibi dün sabah 10.20'de oğlu Kerim'i aradım."Durumu bayağı kötü. Kendinde değil" dedi. Sesi üzgün, ama sakindi."Allah bilir. Hayat bu" dedi.Oysa bu konuşmadan yarım saat evvel Cem vefat etmişti ve sanırım bundan henüz onun da haberi yoktu. Sonradan bana söylediğine göre, bu finale tanık olmaması için onu uzak tutmuşlardı. "Kara Ocak" bu... Hep sevdiklerimizi, ille iyileri vuran cellat ocak... Öğleyin Cem'lerin Bebek'teki evine taziyeye gittim.Denize bakan salonda hep Cem'in oturduğu koltukta bu kez eşi vardı. Yaşlı gözlerle onun kaybına dair haberleri izliyordu."Bir filmin içinde gibiyim; ne olup bittiğini fark edemiyorum" dedi."Son dönem ne çok şey paylaştık sizinle" diye ekledi.Gerçekten çok şey paylaştık. Bana evlerini, yüreklerini, hayatlarını açtılar. Dolu dolu yaşanmış bir ömrün son dönemecini İsmail Cem'le paylaşmanın keyfini ve hüznünü yaşadım. Bir filmin içinde... Geçen yaz gönderdiğim bir internet mesajıyla başlamıştı her şey...Uzun süredir kamuoyuna görünmüyordu. Anlatacağı çok şey birikmiş olmalıydı; Milliyet için geniş bir söyleşi yapmayı teklif ettim.Yanıtı tekneden geldi. Oğluyla tatildeydi. Yolladığı mesajda bunun son tatili olabileceğine dair imalar vardı.Dönüşte görüşmek üzere yazıştık.O günlerde İş Bankası Yayınları'nın "Nehir Söyleşi" dizisi için yayınevinin editörü Levent Cinemre ile görüşüyorduk. "İsmail Cem Kitabı" fikri orada doğdu.Cem'e bunu naklettiğimde memnuniyetle kabul etti. Nehir söyleşi O bir gazeteci, bir siyasetçiydi. Milliyet'in, Cumhuriyet'in köşe yazarı, Politika'nın Genel Yayın Müdürü, TRT'nin Genel Müdürü, Dışişleri'nin en çok iz bırakan bakanlarından biriydi.Bir entelektüel, bir fotoğraf sanatçısı, fanatik bir Galatasaraylıydı.Tatil dönüşü, eylül ayında başladık geniş sohbetimize...Kitap çalışmasında bana yardım eden Saadet Özen'le birlikte her çarşamba öğleden sonra evine gidiyor, Boğaz'a karşı sohbet ediyorduk.Sohbet, çoğu zaman Saadet'le Cem'in son Galatasaray maçına dair gözlemleri ve gelecek maça dair tahminleriyle açılıyordu.Kah salı geceleri NTV'de yayımlanan programıma ilişkin görüşlerini konuşuyor, kah güncel politikaya dair izlenimlerinden söz ediyorduk.Siyaseti an be an izliyor, yerli yabancı gazeteleri dikkatle takip ediyor, internet başında bitmek bilmez bir enerjiyle çalışıyor, bir yandan da dış politika deneyimlerini ve yorumlarını toparladığı üçlemenin son bölümü olacak, 16. kitabı "Ortadoğu"yu bitirmeye gayret ediyordu. Son kitabı: Ortadoğu Başarılarla dolu bir ömür ve kariyeri, siyasetin karanlık koridorlarında, türlü çeşit ayak oyunları arasında noktalamıştı. Orada açılan yaraları hâlâ taşıyor, ama belli etmemeye çalışıyordu.Bu hüzün, bazen Saadet'in hediye ettiği, futbolcuların imzasını taşıyan Galatasaray formasıyla ya da çocukluğundan hatırladığı "Pal Sokağının Çocukları" kitabını getirmemizle, yerini çocuksu bir sevince bırakıyordu.Elçin Hanım'ın pastaları eşliğinde ve kimi zaman oğlu Kerim'in de katılmasıyla sürdürdüğümüz bu sohbetler haftalarca ve saatlerce sürdü.Çocukluğundan başlayarak bütün hayatını anlatıyordu. Anlatırken yoruluyor, ancak "Sonra devam edelim" tekliflerimize direniyordu.Acele ediyor, bu kitabı mutlaka bitirmek istiyordu. Bir sonraki haftayı beklemek yerine, aklına gelen ayrıntıları yalnız başınayken de teybe anlatmaya devam ediyordu. Bu kitabı, bir veda anısı olarak gördüğü belliydi. O yüzden bütün gücüyle tamamlamaya çalışıyordu. Biz ise bir yandan kitabı bitirmek için elimizden geleni yapıyor, bir yandan da kitap biterse bu enerjinin söneceğinden endişeleniyorduk.Kitabın hazırlığı sırasında Milliyet için yaptığımız yazı dizisini ve Ercan'ın fotoğraflarını o kadar beğendi ki, bunu bir broşür şeklinde bastırmak için iznimizi istedi. Geçen ay o broşürü bütün yakınlarına gönderdi. Son gücünü kitaba harcadı Bu arada rahatsızlığı ilerliyordu. Daha çabuk yoruluyor, yürüteçsiz hareket edemiyordu. Bütün sancılarına rağmen nezaketinden taviz vermiyor, bizi ayakta karşılayıp uğurlayabilmek için gayret sarf ediyordu.Bu haldeyken Ankara'ya gitti.Zor bir geziydi. "Daha sonra gitseniz" dediysek de dinlemedi.Bir İstanbul âşığı olduğu halde kariyerinin en önemli yılları Ankara'da geçmişti. Bir kez olsun Parti Meclisi'ne katılmak, dostlarıyla vedalaşmak istiyordu.Döndüğünde hastalığı bir hayli ilerlemişti.Haftadan haftaya benzinin biraz daha sarardığını, yüzündeki tebessümün azaldığını görüyor, üzülüyorduk.Buna rağmen her sorduğumuzda "İyiyim, daha iyi olacağım" diyordu.Hasta yatağında bile yazıdan ve fotoğraftan kopmamıştı. Bir yandan yazıyor, bir yandan da odasındaki televizyonda izlediği doğa belgesellerindeki hayvanların fotoğraflarını çekiyordu. TV'den çekilen fotoğraflar Kendini iyi hissettiği saatlerde yaptığı kayıtlarla aralık ayında bu otobiyografiyi tamamladı. Artık ayrıntılar kalmıştı.Aralık sonunda yine bir çarşamba eve gittim ve hastaneye kaldırıldığını öğrendim. Telefonda "Meraklanmayın, iyiyim, birkaç gün tedavi edip gönderecekler. Çıkınca devam ederiz" dedi.Ancak o birkaç gün uzadı; yılbaşını, bayramı hastanede geçirdi.Bayram sonrası "Uzayacak galiba... ama ben burada kitap için çalışmaya devam edeceğim" dedi.Gerçekten de geçen hafta hastanede yazdığı notları faksladı.Yattığı yerde, belki de ağrılarının dinmesi için verilen morfinin etkisinde karalanmış dış politika notlarıydı bunlar...İsmail Cem'in son satırları...Şeklen karışık; ama içerik olarak son derece berrak notlar...Kızı İpek Cem'in "Öldüğünde hâlâ elinde mürekkep lekeleri vardı" demesi boşuna değildi. Notları hastaneden yolladı Kitabı şubata, yaş gününe yetiştirmeye çalışıyorduk. O gün yayınevi sürpriz bir parti verecek; tüm dostlarını davet edecek, orada özyaşamöyküsünü kendisine hediye edecekti.Olmadı. Yetişmedi.Dün yeniden kapısını çaldığımda yine günlerden çarşambaydı.O, 12 yıl önce yazdığı şiirde dilediği gibi sessizce ayrılmıştı aramızdan... Son çarşamba VEDA MESAJI Ekim ayında Milliyet'te yayımlanan söyleşimizden satırlar:Gazetecilik, radyo-tv yöneticiliği, yazarlık, siyaset, diplomasi... Bu alanların hepsinden geçtiniz ve ardınızda iyi izlenimler bıraktınız. Geriye dönüp baktığınızda nasıl bir muhasebe yapıyorsunuz?'Verdiğim tüm emeklere helal olsun' diyorum. Verdiklerinin karşılığını hayattayken görebilen az sayıdaki mücadele insanından biriyim. Hele şu geçirdiğim hastalık döneminde, vatandaşlarımdan olağanüstü yakınlık buldum. Siyasal görüşlerimi paylaşsın, paylaşmasın, vatandaşlarımdan gelen aynı ortak sevgiyi ve ortak duaları yaşadım. Bir mücadele insanı için bundan daha değerli bir karşılık olabilir mi? 'Tüm emeklerim helal olsun' Evet. Muhasebemin eksi tarafında, çocuklarıma ve aileme gönlümce vakit ayıramamak, onlarla birlikte olamamak, eğitimlerine, gelişmelerine yeterince katkı yapamamak var. Bir mücadele insanının çocukları olmanın haksız bedeli bu... Allah'tan, eşim çok yetenekli bir anne ve bilgili bir insan olarak bu açığı ailemizde kapattı. Bunları söylüyorum da, sonra, 'Haksızlık mı ediyorum' diye düşünüyorum: On binlerce çocuğumuz, "siyaset suçlusu" babalarını hiç göremeden büyüdü; on binlerce aile, perişan oldu. Durum böyleyken, benim yakınmaya hakkım yok sanki... Pişmanlıklarınız var mı? Doktorum, en yoğun biçimiyle siyasete katılacak konuma gelmekte olduğumu belirtiyor. Ama biraz daha zamana ihtiyacım var; 1-2 ay içinde son kontroller tamamlanacak. Aslında, iyiye gidiyor da, yürümekte daha bir süre zorluğum olacak. Buna da katlanacağız.Hani demişler ya, "...Mevlam bakalım n'eyler; n'eylerse, güzel eyler..." Sağlık durumunuz? VEDA ŞİİRİ İsmail Cem şair değildi aslında... Gençlikte karalanmış birkaç dize dışında şiirle uğraşmışlığı yoktu. Ama 1987'de İstanbul milletvekili seçildikten sonra kızı İpek Cem'in yolladığı bir kutlama kartıyla ilham gelmiş, bir şiir yazmıştı.O kartta, kuyruğundan çektiği fili tepeye taşıyan bir fareciğin karikatürü vardı. Üzerinde İngilizce "Büyük başarı için tebrikler" yazıyordu. Kartın kapağını çevirince sırada taşınacak 4 fil daha olduğu görülüyordu. İşte o kart, Cem'e daha hiçbir sağlık sorunu yokken "Veda" şiirini yazdırmıştı: 'Sessizce ayrılmalıyım' Çok ileri bir tarihteÇok yaşlı olarakSessizce ayrılmalıyımKimseye pek gözükmedenVe kimseyi rahatsız etmeden.Masamın üzerindeDünden kalan işlerTamamlanmamış yazılarOkunmayı bekleyen kitaplarVe anılar ve umutlar.Filleri kuyruğundan çekerekTepeleri aşırtmaktı görevimGünler bitti filler tükenmediBen elimden geleni yaptımGerisini siz tamamlayın.Boşa geçmedi hayatımDaha fazlası olabilirdi ama"Buna da şükür" demeliyimİşte sevgili dostlarBen böyle veda etmeliyim VEDA İSMAİL CEM'İN SON SATIRLARI can.dundar@e-kolay.net