Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İbrahim Tatlıses’in Ahu Tuğba ile oynadığı "Gülümse Biraz" filminin bir sahnesinde ikisi deniz kenarında yürürler. İbrahim, dalgalı sarı saçlarıyla yanında salınan Ahu’ya şöyle der:
"Benim şartlarım ağırdır Çağla... Ben sana göğsü açık, sırtı delik elbiseler giydiremem. Benim karım dans edip eğlensin diye eloğlunun kollarına bırakıp seyredemem. Benim kanım bu suyu kaldırmaz. Ben şark çocuğuyum. Erkekliğime dokunur".
Bu konuşmanın sonunda Ahu çantasından tırnak makasını çıkartır ve Tatlıses’in önünde ojeli tırnaklarını birer birer kesip kumsala atar.
Delikanlılık, frapanlığın tırnaklarını sökmüştür.
***
Buna direnmenin maliyetini Derya Tuna örneğinde gördük.
Gerçi azmettiren henüz belli değil, ama Tatlıses’in söylemine bakınca mantığın filmdekinden farklı olmadığı görünüyor:
"Ben imparatorum" diyor Tatlıses, "Vuracak olsam, öyle ayağından vurmam, başına sıkarım".
Yiğidin mertliğini, kadını vuruş zaviyesiyle ölçen bu zihniyet, bir başka Tatlıses filmini anımsatıyor. Hatırlarsınız, yine bir filminde İstanbul’a efkarla karışık bir öfkeyle bakar "İbo" ve bağırır:
"Çok büyüksün İstanbul. Kim bilir kimleri yuttun. Ama beni yutamayacaksın. Bir gün o kadar büyüyeceğim ki, bana ‘İbo’ diyemeyeceksin, ‘İbrahim Bey’ diye sesleneceksin".
Son olayda önce polisin sonra kamuoyunun kollayıcı tavrı açıkça gösterdi ki, İstanbul İbo’yu yutamamış, tersine İbrahim Bey, İstanbul’a "İmparator" olmuştur.
***
Hayatı boyunca Yılmaz Güney’e özenmiş, onu oynamış İbrahim Tatlıses için yeni bir "Güney’leşme hadisesi" bu...
Kıskandığı zaman eşinin üzerine araba süren, silahı üzerinden eksik etmeyen, kızdığının "başına sıkan" Çirkin Kral’ı ideolojisinden soyunca geriye böyle bir lümpenlik kalıyor işte...
Ve o lümpenlik, söz dinlemeyen kadınını cezalandırmazsa alemde artık kimseye racon kesip söz geçiremeyeceğini biliyor.
***
Son olayın şaşırtıcı yanı, Derya Tuna’nın medya önünde ibreti alem için kurşunlanması değil.
Şaşırtıcı olan, "Kadın da hak etti ama" teranesinin hiç olmadık ölçüde müşteri toplaması...
60’larda büyük kente göçen taşra, "Bırakın da yaşayalım"ı niyaz eden boynu bükük bir mağduriyet içindeydi.
Modernleşme projesi kente koşan milyonlara doğru dürüst iş, doyurucu aş, adil hukuk, ucuz eğitim ve sağlık hizmeti taşıyamayınca taşra, yırtıcılığıyla ekonomiye, sokağa, kültüre hakim oldu. Tefeciliğe, kapkaççılığa, giderek vurgunculuğa, kendi hukukunu uygulamaya, infazını kendi yapmaya başladı.
"Mağdurölar "mağrurölaştı.
"Sızlanma"nın yerini "dayılanma" aldı.
Şehirli kızların gözüne girmek için gömlek diktiren erkekler gitti, taşralı erkeklerin gözüne girmek için tırnak kestiren kadınlar geldi.
İbo, Perihan Savaş’ı hastanelik ettikten sonra "Bizi de döv" diye yolunu kesen kadınlar Nazlı Ilıcak’ın öncülleriydi.
"Kadın da öyle giyinmeseydi" cümlesi, taşranın uzun sürmüş kuşatması sonunda modernleşme hayalleri hepten suya düşen kentin teslim bayrağıdır.
İktidarın devir - teslim törenine de birkaç hafta kaldı.