Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Zengin bir lord özene bezene yazdığı oyunu Bernard Shaw'a yollayıp görüşünü sormuş. Shaw oyunu beğenmeyip aşağılayınca da kapısına dayanmış ve öfkeyle haykırmış:
"- Siz yalnızca para için yazıyorsunuz, bense şerefim için..."
Aldırmaz bir edayla omuz silkmiş Shaw:
"- Demek ikimiz de kendimizde bulunmayan şeyler için uğraşıyoruz."


* * *
Birileri el kapılarında para peşinde koşarken diğerlerinin "şeref" diye tutturması bana bu öyküyü anımsattı nedense...
Bizde "milli gurur", "şeref", "onur" gibi kutsal sözler genelde ya beceriksizlikleri telafiye ya da kişisel çıkarları ülke çıkarı gibi göstermeye yarayan kullanışlı bahanelerdir. 10 yılda 5 bin faili meçhul cinayete imza atan, yılda 15 milyar dolarlık uyuşturucu ticaretini çeviren çete de savunmasında "Vatan için yaptık" dememiş miydi?
Evet, Telekom yönetiminin nasıl oluşacağına IMF'nin karar vermesi bu ülkenin yurttaşları için onur kırıcıdır. Ama herhalde bunun vebali, kamu kurumlarını arpalık haline getirenlerin, popülist politikalarla bu ülkeyi IMF'nin koşullu kredilerine muhtaç edenlerin boynundadır.
Kenya, Bangladeş ve Haiti'den sonra en çok çocuk işçi çalıştıran bir ülkenin bakan koltuğunda oturuyor olmaktan incinmiyor "şeref"iniz?
Türkiye'nin enflasyon oranında Sudan'ın arkasına düşmesi, bebek ölümlerinde zirveyi zorlaması, sosyal güvenlikte Avrupa sonuncusu olması zedelemiyor "gurur"unuzu...
200 bin çocuğun sokaklarda dilenmesi "onur"unuza dokunmuyor.
Ama yemliğiniz kesilince nüksediyor onur sancılarınız... "Milli egemenliğimiz elden gidiyor" diye ağlaşıyorsunuz. "Milli egemenlik" dediğiniz, dünyaya kapalı, fukara bir derebeylikteki "sizin egemenliğiniz"...

* * *
Keşke IMF, para havucunu gösterip sopayı vurmadan profesyonel ellere teslim edebilseydiniz Telekom yönetimini...
Keşke Batılı insan hakları heyetleri zorlamadan karakollarda işkenceye son verebilseydiniz.
Keşke Avrupa dayatmadan idamı kaldırmayı düşünebilseydiniz.
Ama yapamadınız. Siyasette de, ekonomide de yapısal bir reformu göze alamadınız.
Şimdi bebeklerinin borçlu doğduğu, gençlerinin kaçmak için elçilik kapılarında kuyruk olduğu bir ülkenin yoksul halkını "şeref" lapasıyla doyurmaya çalışıyorsunuz.
Lakin aç karnına çekilmiyor. Kimse de yemiyor.
Krizin tahribatı "şeref" gibi kutsal kavramları aşındırıyor en çok...
Ve cüzdanı boş olandan vicdan beklemek, vicdansızlıkların en büyüğü haline geliyor.
Düne kadar onurlu tavır, ülkeyi bu çamura sokmamaktı.
Bugün onurlu tavır, ülkeyi bu çamurdan alnının akıyla çıkarmaktır.
Tarih, şeref madalyasını bunu yapacak olanların yakasına takacaktır.

* * *

Yine Bernard Shaw'u anarak bitirelim:
Ünlü yazar, Kraliyet liyakat nişanını 2 satırlık bir notla reddetmişti:
"Bir oyun yazarı olarak ya Shakespeare'le birlikte anılacağım ya da yaşlı bir soytarı gibi yüzyıl sona ermeden unutulacağım. Tarihin benim için vereceği yargıyı bilemem. Ama yalnızca şu isim bana yeter:
İmza: Bernard Shaw..."
Ne mutlu, tarihin onur sınavından geçebilenlere, isminin gururuyla yetinebilenlere...