Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


"Sizce çoğunu mu yaşadık ömrümüzün, azını mı?"
Huzurlu bir temmuz gecesi, sadece yıldızların taçlandırdığı sonsuz karanlığın ortasında, birlikte dolunayı beklediğimiz 40 yaşlarında kadınlı erkekli gruba sordum bu soruyu...
Bir süre kararsızlandılar. Samanyoluna doğru serdikleri hayali bir ömür takvimini ölçüp biçtiler ve cevap verdiler.
Aynı yaşlarda oldukları halde, kimi ruhen ergenlik tazeliğindeydi; kimi final için gün sayar gibi...
İşin ilginci; kadınlar ekseriyetle hayatın çoğunu yaşadıkları inancındaydı...
...erkekler azını...
***
Baktım, sorular orta yaşa özgü bir yaşam muhasebesine kapı aralıyor, kışkırtıcı bir soru daha sordum:
"Peki kalan bölüm nasıl olacak? Yaşayageldiğinizden daha iyi bir hayat mı bekliyor sizi? Yoksa, öncesini yad ederek mi geçecek bundan ötesi?.."
İlginçtir, kadınlar ihtirassızdı istikbale dair...
Erkeklerse hırslı...
Arthur Miller’ın bir oyununda karakterine söylettiği sözlerle "Kendilerininki hala geçici bir yaşammış gibi hissediyordu" erkekler... Sanki vücutlarının gizli bölmesindeki kapsülde gününü bekleyen "asıl yaşam" iksiri, bir gün kabuğunu kırıp kana karışacak ve o günden itibaren yepyeni bir hayat başlayacaktı.
Kadınlar ise o iksirle doğduklarına inanan bir olgunluktaydı: "Ne olduysa, olacak olan da oydu ve gökkubbe altında yeni bir şey yokötu.
***
Tarık Buğra başka türlü formüle eder bu "yaşam testi"ni:
"Siz bir fotoğrafa baktığınızda fotoğraftakiler mi geleceğe umutla bakıyor olacak, yoksa siz mi geçmişe hüzünle bakıyor olacaksınız?"
Elinizde piyango biletiyle kazanan numaralar listesini incelerken, işe büyük ikramiyeden mi başlarsınız, amortiden mi?
Bunlar hayattan beklentilerinizi ele veren ipuçlarıdır: Muhterissinizdir ya da mütevazı... açgözlü ya da kanaatkar...
Nasıl yetiştirildiğinize, o güne dek ne yaşadığınıza, hayatı nasıl algıladığınıza göre değişir bilançosu, mazide kalanla, istikbalde gün sayanın...
***
Genellemek yanlış olur, ancak son zamanlarda gördüğüm orta yaşlı erkeklerin çoğu, sınav sonuna gelmiş öğrenci telaşında yaşıyor:
"Zaman azalıyor, oysa daha hiçbirini yapamadım yapacaklarımın; yaptıklarımın da doğruluğundan emin değilim."
Bu mütemadi eksiklik duygusu, elindekiyle yetinememe hali, bu doyurulması imkansız iştah, bu bitmek tükenmek bilmez ihtiras teslim alıyor, mutsuz ediyor çoğunu...
Belki, büyük beklentilerle yetiştirilmiş olmanın yarattığı ruh hali yüzünden beyinlerini kemiriyor "Böyle mi öleceğiz" sorusu...
Maziyle istikbal arasına kurulan tahterevallide, giderek aşınan bir bedenle saldırıyorlar tepeye, zirveyi yakaladıklarında tahterevallinin aşağı ineceğini bile bile...
***
Mutlaka istisnaları var; ama çevremdeki orta yaşlı kadınlar, erkeklerden daha kanaatkar:
Yaşadıkları anın tadını çıkarmaya çalışıyorlar.
Maziye haksızlık etmiyor, istikbale fazla bel bağlamıyorlar.
Karamsarlık değil onlarınki, gerçekçilik...
Belki erkeklerin kana karışmasını beklediği "yaşam iksiri"nin işlevini onlarda çocuk doğurmak karşılıyor. Kimi onları yetiştirip evi "yuva" yapma telaşında bir ömür harcıyor, orada mutlu olmaya çalışıyor; sınavın bittiğinin farkına vardığında geç oluyor.
Sonu aynı bitecek bir maceraya yeniden başlamayı da yorucu ve sıkıcı buluyor. Üstelemiyor.
***
Dedim ya, bunlar hep göreli şeyler.
İyisi mi siz kendi yanıtlarınızı kendiniz verin:
Sizce çoğunu mu yaşadık ömrümüzün, azını mı?
Yaşadığımız faslından güzel mi olacak kalanı?