Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Çarşamba günü gazetelerde küçük bir ilan vardı:
"Osman Fethi Okyar öldü."
Tarih meraklıları bu ismi bilir.
Gösterişi sevmeyen 85'lik İstanbul beyefendisi, Atatürk'ün yakın arkadaşlarından Ali Fethi Okyar'ın oğluydu.
En son ekimde evinde uzun uzun sohbet etmiştik.
Babası Sofya elçiliğinde Mustafa Kemal'le birlikte çalışmış, Cumhuriyet'in önce Meclis reisi, sonra başvekili olmuştu.

* * *

1924'te Şeyh Sait isyanı patladığında Başbakan Fethi Bey, "Dinin siyasete alet edilmesini yasaklayan kanun"u çıkarmış, ancak çözüm konusunda diğerlerinden farklı tavır almıştı.
İsyanın ardında "gericilik" ya da "bölücülük" değil, "yoksulluk" olduğuna inanıyordu.
"Bir kısım memleket beldelerindeki vatandaşlar, katlanılması güç hayat şartlarından sıyrılarak insan gibi yaşamak mücadelesi veriyor; yol, su, ışık, mektep, posta, doktor, mahkeme istiyor" demişti. Cumhuriyet hudutları içinde artık "Garp" ve "Şark" gibi coğrafi ayrımların yerini, "adalet" ve "eşitlik" fikri almalıydı.
Sert askeri tedbirler yerine, uzun vadeli ekonomik ve kültürel politikalar öneriyordu.
Ancak isyan Diyarbakır'a dayanmıştı.
Fethi Bey çekildi. Çizmelerini giyip başbakanlığı devralan İsmet Paşa, yürütme ve yargıya olağanüstü yetkiler veren "Takrir - i Sükun Kanunu" ve "istiklal mahkemeleri"yle isyanı ezdi.

* * *

Ne garip; Fethi Bey'in dikkat çektiği konu, 80 yıl sonra oğlunun öldüğü gece hala televizyonda tartışılıyordu.
Ekranda, yeni parti lideri, 3. sınıf bir vaaz sayılabilecek eski konuşmasında "ölçümüz akıl olmamalı" diyordu.
Kimileri derhal partisinin kapatılmasını isterken, kimileri onu "Değişti" diye savunuyordu.
Asıl zor soru ise cevapsızdı:
Nasıl olmuş da 80 yıllık bir aydınlanma tecrübesi, sonunda "Aklın yolundan sapalım" diyen bir vaizi, seçimin en şanslı lideri konumuna yükseltmişti?

* * *

Ben yanıtı, Fethi Bey'in, 1924 isyanının kargaşasında boğulmuş kısık sesinde arıyorum.
Sistem, yurttaşlarının "insan gibi yaşama" taleplerini cebir kullanarak bastırmaya devam ediyor.
Öyle oldukça da yoksul muhalefet, öfkesini kah başörtüsüne, kah silahına dolayarak yerüstüne çıkıyor.
Hepsi birbirine benzeyen partiler sirkinde, Tayyip Erdoğan'ınki, "sistemin yegane muhalifi" rolünde, farklı tepki nehirlerini aynı denize akıtıyor.
Sistem topyekün ona saldırdıkça Erdoğan, muhalefetin tek adresi olarak görülüp antipatik düşmanlarının omuzuna basa basa yükseliyor.

* * *

İktidar, her seçim anketinin ardından bir kaset sızdırıp bu tepkiyi eritebilir mi?
80 yılda kapatılan onca parti, muhalefeti daha popüler kılmaya yaramadı mı? Erbakan, her devrilişinde daha güçlü dönmedi mi?
"Kasetli demokrasi"miz ne zaman sonuçlarla değil, nedenlerle ilgilenmeye, "hiddet"in yerine "himmet"i koymaya başlayacak?
Osman Okyar, babasıyla aynı kaygıları taşıyarak öldü.
Belki dedesinin adını 21. yüzyıla taşıyan Ali Fethi ve kuşağı anlatabilir; asıl sorunun, Cumhuriyet'i kurarken vaat ettiğimiz adalet ve eşitliği hala sağlayamamamızdan kaynaklandığını...