Önce Avrupa sınavları, dün de ligde Sivasspor maçı... Trabzonspor bu süreçte büyük hayal kırıklığı yaşamadı ise, dua etmesi gereken isim kaptanı Uğurcan Çakır’dır. Sezon başı olmasına karşın öyle bir performans gösteriyor ki; hocasını, milyon dolarlar harcayan başkanını ve henüz sorumluluğunun farkında olmayan takım arkadaşlarını ipten alıyor kaptan.
O zaman sormak gerek; nasıl bir oyun aklınız var ki, orta alandan başlayıp savunmaya yansıyan bu tehlike sarmalını tek başına kaleciniz sonlandırıyor? Yapılan bunca transferin karşılığını ne zaman alacaksınız? Skorla değil, futbolunuzla rakiplerinize ne vakit üstünlük sağlayacaksınız?
Sezon başıdır diye tüm bu soruları ve endişeleri görmezden gelemeyiz. Trabzonspor, Avrupa Ligi eleme ve dünkü lig maçları dahil umut verici, tatmin edici bir görüntü sergilemedi. Bu kadar büyük iddialar ortaya koyan takımdan beklentiler yüksekti, ama henüz karşılığı yok.
Yeni transfer Barisic’e parantez açmalıyım; Hırvat oyuncu ofansif karakteriyle fark yaratacak. Visca bu takımın en faydalı
Kadrosunda radikal değişime giden takımların ödemeyi kabullendikleri bedeller vardır. Trabzonspor dün Rapid Wien karşısına altı yeni transferi ile sahaya çıktı. Ve doğal sürecin sancılarını yaşadı. Oyun kurgusu aksadı. Ortada Lundstram - Mendy ikilisi ve solda Cihan Çanak üretken değildi. Hücum organizasyonları Pedro ve Visca’nın kullandığı kulvara kalınca, gol umudu azaldı.
Dinamik bir takım olan Rapid Wien organize idi. Sadece ilk bölümde dört net pozisyon buldu. İkinci yarıda da aynı hevesle devam etti. Ve emeğinin karşılığını sonuçlandırdı.
Ya kaleci Uğurcan olmasa? Deneyimli eldiven gemisini kurtaran kaptan rolünde. Onun yaptığı her kurtarış takımın ne kadar yetersiz ve etkisiz kaldığının göstergesidir anlayana! Ama bir yere kadar. Golde savunmacıları çaresiz bıraktı kaptanı.
Abdullah hocanın 60. dakikadan sonra yaptığı değişikliklere gelince. Kişisel fikrim; ilk on bir tercihleri yanlış, müdahaleler geç oldu. Özellikle Cihan’ı Trezeguet’nin yerine ikame etmek, sonra Mısırlı oyuncuya kurtarıcı diye sarılmak çelişki idi. Hoca tribünün değil, mantığının
Geçen hafta deplasmandaki maçı nasıl hatırlayacağız? Avantaj sayılacak skoru ile mi, yoksa kaptan Uğurcan’ın mükemmel performansı ile altı Ruzemberok atağında kalesine duvar örmesiyle mi?İ
lkinin rehaveti felaket, ikincisinden çıkarılacak dersler tur demekti. Sorgulanması gereken ise rakibe neden bu kadar çok gol fırsatı verildiği olmalıydı.Abdullah hocanın kadro tercihi değişmedi. Sadece yeni transfer Malheiro’yu sağ beke, Ozan Tufan’ı asıl görev bölgesi orta alana çekti. Görüntü değişti mi? Hayır.
Ruzomberok’un umutlanmak için planı farklı olacaktı kuşkusuz. Daha ofansif düşünmesi, savunmasında risk alması demekti. Karşılığı ne olmalıydı? Trabzonspor’un turu garantilemek için erken gol bulma girişimlerinin artması. İlk 45 dakikada bu hedef şaştı.
Konuk ekip cesurdu ve pozisyon üretmek için her yolu denedi. Gücü yetmedi. Ve Uğurcan’a nazar değmesin. Formasının bir yerine mavi boncuk şart. Yine devleşti kalesinde. Ya olmasaydı? Bir alt kategoride konferans mı dinleyecektik?
Evet sezonunun henüz başındayız. Transfer bitmedi.
Sezonun ilk resmi maçında sonucu etki edecek üç faktör vardır; teknik direktörün analiz becerisi, futbolcuların erken başlayan hazırlık dönemindeki performansı ve rakibin bu kulvardaki tartılabilir gücü.
Maçtan bir gün önce Abdullah Avcı'nın basın toplantısını izledim. Rakibin hücum gücünü duran toplar ve taç atışları olduğunu söylemişti. Aynen gerçekleşti tespitleri.
"Ayarımızda değil" diye düşündüğümüz Ruzomberok maç boyunca altı net gol pozisyonu yakaladı. Hepsi Avcı'nın endişe ettiği noktalardan geldi. Çoğunda kalecimiz Uğurcan'ın kritik kurtarışları, birinde Tucny'nin yürekleri ağıza getiren boş vuruşu ve son anlarda direği bulan topu vardı.
Ya bunlardan biri gol olsa? Trabzonspor'un rövanş için işi zora girmez miydi?
"Efendim kazanmış bir takımı niçin eleştiriyorsun?" diyenler çıkabilir. Sonuca mı bakacağız, yarınlara ışık tutacak futbola mı?
Soruyorum; geçen sezon bu takımın kaptanın performansını eleştirenler ve hain transfer senaryoları yazanlar dün akşamki Uğurcan'ı gördükten
Açılış maçında İskoçya’yı farklı bir skorla yenerek turnuvanın favorilerinden olduğunu beyan eden Almanya, dün akşamki rakibi Macaristan karşısına da favori olarak çıktı.
Şampiyonaya gelinceye kadar hazırlık maçları dahil kaybetmeyen Macaristan’ın beş gün önce İsviçre’ye koşulsuz teslim olması, olası sürprizlerden biriydi kuşkusuz.
Kaybedecek bir şeyiniz yoksa, daha cesur ve tehditkar olursunuz. İlk dakikadan itibaren kolay teslim olmayacağını belli eden Macarlar; Sallai, Bolla ve Szoboslai ile ciddi pozisyonlar üretti. Kaleci Neuer ve biraz da savunmacıların şansı, maçın hikayesine etki edecek gole engel oldu.
Almanya düşündüğünün aksine dirençli ve istekli bir takım buldu karşısında. İlk yarıda topa daha çok sahip olması ve oyunu kontrol etmesine karşın, Musiala’nın golün dışında taraftarını mutlu edecek bir performans sergileyemedi. Bu pozisyonda kaptan İlkay’ın VAR incelemesinden temiz çıkan top kapma çabasının ve verdiği kritik pasın büyük payı olduğunu söylemek gerek.
İkinci yarıda benzer senaryoyu
Futbolda ender göreceğimiz bir süreçten geçiyoruz.
Sezonun bitmesiyle birlikte hemen her gün tartışılacak yeni bir olay var gündemimizde.
Önce Galatasaray Kulübü’ndeki başkanlık seçimi ve Dursun Özbek’in malum galibiyeti. Ardından son iki yıldaki şampiyonluğa maddi - manevi katkı sağladığı konuşulan Erden Timur’un kafa karıştıran mesajlı vedası.
Bitmedi. Fenerbahçe Kulübü başkan adayları Ali Koç ve Aziz Yıldırım’ın birlikte sahiplendikleri Jose Mourinho’nun imzası, ülke gerçeklerine dair tartışılması gereken her şeyin önüne geçti.
Ve Fenerbahçe Kulübü’ndeki başkanlık yarışı... Son bir haftada kozlarını gazete sayfaları ve televizyon ekranları üzerinden paylaşan adayların ağzından çıkan her sözcüğün futbola dair ahkam kesen herkesin dengesini bozduğu kesin.
“Başkan değil liderim” diyen ile “son kez adayım” kozunu oynayanlar, ülke gündeminden çok şey çaldı kısa zamanda.
Peki; iki haftaya sıkışan bunca karmaşa kimin işine yaradı? Veya kimleri mutlu
Bir kaç ay önce ligin zirvesinde fırtınalar koparken ne demişti Ali Koç? “Ben olduğum sürece Fenerbahçe’yi şampiyon yapmazlar.”
Evet; başkanlığının altıncı yılında sarı-lacivertli ekip yine şampiyon olamadı.
Kahin miydi Koç, yoksa kimsenin bilmediği özel bilgilere mi sahipti?
Ülkemiz gerçeğidir; siyasetinden sporuna, sıkıntılı süreçlerde ortaya çıkan düşmanların kimliği hep gizemli kalır.
Sayın Koç, belli ki şahsıyla meselesi olanları ima etti. Etti de yanıtı nerede?
Federasyon, hakemler, TFF kurulları, dış güçler ve futbolla oynaşmayı pek seven siyaset mi çelme taktı Fenerbahçe’ye? Yoksa hepsi birden mi?
Sivasspor ve Konyaspor beraberliklerinde de “bilinmeyen” güçler mi girdi devreye?
Galatasaray ve Fenerbahçe’nin haftalarca atbaşı götürdüğü şampiyonluk mücadelesinin ligin son maçına kalacağına kim ihtimal verirdi ki?
Geçen hafta bahisçilerin tahminlerini alt üst eden Fenerbahçe, futbol mucizelerine yenisini eklemek isterken, iki takım başkanının saha dışına taşan söz düellosu korkutucu boyutlara vardı.
Dursun Özbek sınırları zorladı, Ali Koç devam etti. Fenerbahçe Başkanı perşembe günü basın toplantısında herkese ayar vermeye kalkarken, en dikkat çekici vurgusu, Galatasaray’ın Konyaspor deplasmanındaki maçıyla ilgiliydi.
Ne dedi Koç? “Konyaspor camiasını çok bilmem, ama hepimizin korktuğu bir konu var. Bu maça kesinlikle gözlemci yollanmasını istiyoruz. Konyaspor’dan dolayı değil, rakibinden dolayı bunu istiyoruz. Hem TFF’ye hem de UEFA’ya yazımızı yolladık. Endişemiz var.”
Sayın başkan net biçimde “şike” ihtimaline getirdi lafı.
Şike nasıl yapılır? İki taraflı. Biri alır, diğeri satar.
Hırs aklın önüne geçince ağızdan çıkan cümleler