Hiç kuşku yok, Trabzonspor’un bu sezon yaptığı en iyi transfer Hakan Arıkan... Bordo-mavili ekipte adeta ikinci baharını yaşayan deneyimli file bekçisinin takımına kazandırdığı maç, en az dört... Basit hesapla 12 puan. Trabzonspor bugün hâlâ Avrupa Ligi iddiasını sürdürüyorsa Hakan’ın katkısı diğerlerinden farklıdır. Tıpkı dünkü Bursaspor maçında olduğu gibi... Bursaspor’un etkili olduğu bölümlerde konsantrasyonunu bir an olsun kaybetmeyen Hakan, en az dört kritik pozisyonda müthiş müdahaleleri alkışı hak eden isim oldu.
Trabzonspor’da en az onun kadar takdir edilmesi gereken oyuncular da vardı tabii. Son haftalardaki formuyla Uğur, savunmanın en iyisi idi. Bursaspor’un en tehlikeli silahı Fernandao’ya nefes aldırmadı. Hava toplarında çok başarılıydı. Salih defansta ve ofansta mücadeleci kişiliği ile sivrildi. Medjani iki kez pozisyon değiştirmesine karşın Bosingwa’nın sakatlığından sonra görevini layığı ile yerine getirdi.
Özer’e ayrı bir parantez açmak gerek. Dün çok iyi oynadı, iyi mücadele etti. Karşılığını da şık bir golle aldı. Arkadaşlarının bu golün sevincini paylaşırken ortaya koyduğu tablo, takım bütünlüğü açısından kayda değerdi.
Özellikle ikinci bölümde oyun
İstatistiklere bakıp maç yorumlamak çağımızın çılgınlığı. Oysa gerçekler çok farklı.
Çocukluğumuzun mahalle maçları vardı. Topu alan kaleye koşar, kaptıran yanar. O vakit rakip saldırır, oyun bir bu tarafa, bir diğer yana gider. Kimin forveti daha becerikli ise kazanır, ya da kimin kalecisi iyi ise takımını kurtarır. Kaptanlar haykırır, “Toplu hücum, toplu savunma”, o da nasıl birşey ise?
Kusura bakmayın da, adı üzerinde ülkenin “süper” liginde dünkü oyunun adı futbol ise, birileri bizi yıllardır kandırmış demektir! Orta sahalar yol geçen hanı. Karşılıklı pas hataları evlere şenlik. Hızlı çıkan rakip kalede. Karşısında ne direnç var, ne bu berbat oyunu bozacak bir çaba. Efendim, iki takım da galibiyet için ofansif kadroları tercih edince tablo böyle olurmuş. Bu işin ofansı var da, defansı yok mu? İstatistikler öyle diyor ya!
Bizim not ettiğimiz 24 pozisyon mevcut. Bunların 11’i Trabzonspor’un, gerisi ev sahibi takımın. İyi de maçta kaç gol var? Sadece iki. Skor ile pozisyonları karşılaştırdığımızda bile ortaya garip bir durum çıkıyor. Peki neden? Sadece forvetlerin beceriksizliği veya direğe takılan iki vuruş mu? Değil elbette. Özellikle Trabzonspor cephesinde kaleci
O günlerde “paralel yapı” gibi bir örgütlenme konuşulmuyor, lakin Aziz Yıldırım 3 Temmuz sürecinin Okyanus ötesi talimatla başlatıldığını söylemekten çekinmiyordu. 2012 yılının 28 Mart’ında Metris cezaevinde Yıldırım’ı ziyaret edip bir saati aşkın sohbet etmiştik. O camın öte yanında ben karşısındaydım. Elimizde telefon ahizesi başkan anlatıyor, ben dinliyordum.
Bir ara sözü kendisine komplo kurulduğuna ve planlayanın şimdilerde palalel yapının başında olmakla suçlanan Fethullah Gülen’e getirdi; “Bu davada onlarca kulüp ve yöneticisi vardı. Şimdi içeride sadece Fenerbahçe başkanı ve arkadaşları var. Şikeyi tek başımıza mı yaptık? Hani nerede futbolcu, teknik direktör? Hepsi dışarıda. O halde biz ne ile yargılanıyoruz? Dedim ya bu artık şike davası değil. Başka amaçlar ve hedefler var.”
“Başkan bu telefon dinleniyor, çekinmiyor musun?” dedim.
“Dinlensin, kimden çekineceğim, yaşadıklarım yeter zaten” karşılığını verdi. Malum süreçte kimse “paralelin” P’si ağzına almıyor, böyle bir yapılanmanın varlığı bile konuşulmuyordu. Dolayısıyla Yıldırım’ın sözleri başına daha büyük işler açabilirdi!
Aradan 3 ay geçti. Aziz Yıldırım Temmuz başında tahliye edildi. Yargılama devam
Maç kadroları açıklandığında günün espirisini basın tribünün çay ocağını çalıştıran Taner patlattı: “Bilic, Demba Ba’yı yedek soyundurunca, Ersun Yanal da meslektaşına jest yapıp Cardozo’yu kulübeye çekmiş.”
Dedik ya, espri diye. İşin aslı, Paraguaylının hastalığı nedeniyle sadece iki antrenman yapmış olmasıydı. Lakin Beşiktaş, Demba Ba olmasa bile ofansif yönü güçlü pek çok silaha sahipti. Mustafa Pektemek’in yanı sıra Gökhan, Olcay ve Motta gibi öne oynamayı seven, rakip savunmayı karıştırmayı bilen Sosa tarzı isimler vardı. Buna karşın Trabzonspor’da topu ileriye taşıyacak oyuncular eğer gününde ise Özer, sakatlıktan yeni çıkan Mehmet ve gol bölgesinde son vuruşları fiziği kadar kuvvetli olmayan Deniz vardı. Tabii bunlar teoride iş yapması beklenen isimlerdi.
Bu tip maçlarda en belirleyeceği unsur kuşkusuz orta sahalar. Topa daha çok sahip olmak kadar, rakibin bu bölgeden çıkışını zorlaştırmak sinir bozucu bir üstünlük demekti. Gelin görün ki, ilk yarıda karşılıklı iki tehlike dışında futbol olarak da pozisyon olarak da kötü bir maç oldu.
İşler kötü giderken teknik adamların oyuna yapacağı müdahaleler önemli. Tabii kulübeden geleceklerin katkısı da öyle. Yanal ikinci
UEFA’nın Avrupa Ligi statüsünde yaptığı değişiklik, Bursaspor’un “özel” durumundan dolayı kötü bir sezon geçiren Trabzonspor’u yakından ilgilendiriyor.
Nasıl mı? Geçmiş yıllarda ulusal düzeyde organize edilen kupayı kazanan takım sezon sonunda Şampiyonlar Ligi veya Avrupa Ligi’ne gitme hakkını kazandıysa, diğer finalist Avrupa vizesi alıyordu. Örneğin 2012-13 sezonunda Fenerbahçe ve Trabzonspor kupa finali oynamış, sarı-lacivertli takım Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkını elde ettiği için ligi dokuzuncu sırada bitiren Trabzonspor Avrupa ligine iştirak etmişti.
UEFA dedi ki, “Bu iş bitti, artık lig sıralamasına bakacaksınız. Kupa ikincisi gelemez.”
Yarı final ilk maçlarında alınan sonuçlardan sonra çok büyük sürpriz yaşanmazsa, finali Galatasaray ve Fenerbahçe oynayacak. Haa, Bursaspor şaşırtıp final oynayarak kazansa da sonuç değişmeyecek, çünkü yeşil-beyazlı ekip bir sezon Avrupa’da yasaklı.
Ligin bitimine 6 hafta kala averajla altıncı sırada bulunan Trabzonspor açısından UEFA Avrupa Ligi düşündüğünden de yakın. Şampiyonluk yarışının iki iddialı takımının hangisi kupanın sahibi olursa olsun, Avrupa biletlerini zaten lig sıralamasından alacaklar.
Bu durumda UEFA
Önce şunu söyleyelim, mütevazı kadrosuyla son yarım saati bir kişi eksik oynamasına karşın Trabzonspor’a son dakika golüyle puan kaptıran Mesut Bakkal’ın öğrencileri, alkışı hak eden taraf idi. İki duran top organizasyonu dışında daha çok pozisyon bulan ve kazanmayı hak eden taraf tartışmasız başkent ekibi oldu. Haa, bu arada kimse eksik oyuncularından şikayet etmesin. Gençlerbirliği’nde El Kabir’in yokluğu, Trabzonspor’da Cardozo, Ekici ve Özer’den çok daha fazla hissedildi. El Kabir gibi bir patlayıcı güç oynasa, başkent ekibi kart zaaflarına karşın kazanmaya yakın taraftı.
Trabzonspor maalesef adı dışında bu ligin üst düzey takımlarından biri değil. Ne oynadığı futbol tatmin ediyor, ne aldığı sonuçlar insanları şaşırtıyor. Kazanırken de kaybederken de yaptıkları değil, yapamadıkları konuşuluyor.
Sezon başı gerçekleştirilen onca transfere karşın Salih’den sağ bek, Bosingwa’dan stoper, Mustafa Akbaş’tan sol bek yaratmaya çalışıp, oyun içindeki hamleleri ile mucize yaratması beklenen Ersun Yanal, ülke gerçeklerinden kendini asla sıyıramayacak talihsiz insanlardan biri. Şişirilmiş kadroya bakıyorsunuz, kenardan gelip skora etki edebilecek çok az silahı var. Taktiksel anlamda
Fenerbahçe kafilesine yapılan silahlı saldırıdan sonra ilk harekete geçen ve inisiyatif koyanlardan biri de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmuştu. Erdoğan lige verilen arada süper ligdeki tüm takımların kaptanlarını kabul etmiş ve uyarmıştı; “Sizler örnek insanlar olmalısınız. Saha içindeki hareketlerinize dikkat edin.”
Şiddet karşıtları umutlanmış, devletin en yetkili makamının bu keskin tavrının ses getireceğini düşünmüştü.
Sonra ne oldu? Çirkin saldırıdan sonraki ilk hafta maçlarında bir kan dökülmediği kaldı.
Futbol Federasyonu Hukuk müşavirliği süper ligden 7 kulübü disiplin kuruluna sevk etti. İki kulübe tribün kapatma, üç kulübe çirkin ve kötü tezahürat nedeniyle ağır para cezaları, bir kulüp başkanına sportmenliğe aykırı açıklamalarından dolayı 45 gün hak mahrumiyeti, iki kulübe takım halinde centilmenliğe aykırı hareketi için para cezası, bir futbolcuya ki, o şahıs 7 gün önce Cumhurbaşkanı’nın huzuruna çıkan bir takım kaptanıydı, 1 maç ceza öngördü! Alt ligleri saymıyorum, otuz ayrı olay dosyası cezalara bağlandı!
Ey başkanlar!
İşte böyle bir futbol ülkesi olduk. Oyuncusundan taraftarına, kulüp başkanından antrenörüne hoşgörüsüz, saygısız, tahammülsüz
Son yılların en aksiyonlu, her dakikası heyecan yüklü, tartışılacak pozisyonu bol maçlarından birini izledik. Deyim yerindeyse ilk 45 dakikada tam bir Trabzonspor fırtınası vardı. Sahanın her bölümüne hakim, Galatasaray’a nefes aldırmayan, takım halinde iyi savunma yapan, özellikle orta alanda müthiş direnç gösteren ve hücuma iştahla kalkan bir takım görüntüsüydeydi bordo-mavililer. Kötü değil, vasat diyebileceğimiz tek isim vardı o da Cardozo. Oyuna Hamit’in yerine giren Emre’nin 43. dakikada direkte patlayan vuruşu dışında Galatasaray’ın rakip kaleye attığı tek bir şut dahi yoktu.
Trabzonspor’un başından itibaren kontrolü elinde tutması Galatasaray’ın bırakın düşündüklerini yapmasını, tamamen rakibine mahkum oynamasına yol açtı. Burak, Umut, Sneijder topsuz oyunda son derece etkisiz kaldı. Orta alanda Selçuk baskı altında bunaldı. Buna karşın Trabzonspor’un hızlı çıkışları hep tehlike yarattı. 16. dakikada Ekici’nin ceza alanı içine gönderdiği topa Telles’in elle yaptığı müdahale bize göre tartışması yapılmayacak kadar net bir penaltı kararı gerektiriyordu, hakemler farklı değerlendirdi! Bu pozisyondan birkaç dakika sonra gelen Özer’in golü ev sahibi tribünlerin enerjisini