Müjdeler olsun. Süper ligimizde bu haftadan itibaren yabancı gözlemciler görev yapacak.
İngiltere, Romanya, İspanya, Portekiz, Hollanda velhasıl on Avrupa ülkesinden gözlemciler televizyon başında hakemlerimizi gözleyecek, puanlayacak ve hizaya getirecek!
Bu isimler nasıl belirlendi, referansları kim? Kim kimin dostu, arkadaşı, sorgulayan neden tu-kaka oluyor?
Şaka bir yana; bu dahice fikri ortaya atanlara ve onay veren federasyon yetkililerine soruyorum; Türk gözlemciliği ve hakemliği hangi dönemde bu denli değersiz kılındı ve aşağılandı?
Göreviniz onları eğitmek, kaliteyi, seviyeyi yükseltmek değil mi? Bunu becerecek kadrolarınız, nitelikli elemanınız yok mu ki, elin adamından medet umuyor ve her hafta on binlerce euroyu gözden çıkarıyorsunuz? Ayıptır, yazıktır, günahtır.
Yeni puanlama yöntemi, çok övündüğünüz “dijital hakem atamalarının” ne kadar gerçek dışı olduğunu ortaya çıkarınca, umarım bu kandırmacadan vazgeçersiniz.
Bu arada çelişkiye bakın; güvenmedikleri gözlemcilere 3’er 4’er hakem
Futbolda ara transfer en riskli alışveriş dönemidir. Bizim akşam pazarı gibi... Ya çarık-çürüğünü veya şansın varsa esnafın elden çıkarmak istediği yenebilir son meyve-sebzeyi bulursun. Yıllardır transfer beceriksizliği konuşulan Trabzonspor, bu defa pazardan bereketli bir file yaptı.Kariyeri ve kalitesi tescilli Thomas Meunier, kendini Karadeniz’in en hırçın kıyısında buldu ve ayağının tozuyla çıktığı iki maçında ne denli isabetli bir tercih olduğunu gösterdi. Kazancını bilmiyorum ama, ödenen her euro helal olsun şimdiden.Evet; Trabzonspor’un sıkıntılı süreçten kurtulması için önemli bir virajdı Hatayspor maçı. Kazanmak, işlerin yoluna girmesi demekti. Neticede kritik eşiği aşarken, iki kulvarda birden vites yükseltme motivasyonuna ulaştı.Bazen Abdullah Avcı’yı eleştiriyorum. Camiadan da homurtular yükseliyor. Ancak kulübün maddi-manevi fedakârlıktan kaçınmadığı süreçte hocasından daha iyi şeyler beklenmesi normal değil mi? Abdullah hocam; hangi koşullarda görevi kabul ettiğinizi düşünün
Yerküre ısınıyor, kışlar eskisi gibi sert geçmiyor. Ne doğru dürüst kar var, ne yağmur.
Ancak stat zeminlerinin durumu perişan. Çoğu patates tarlasından beter. Koşmak değil, yürümek bile zor.
21. yüzyılı yaşıyoruz. Teknoloji var, para var, yapay zeka var, insan aklı var.
Lakin bunları biraraya getirip “bataklık futboluna” çözüm üretecek irade yok.
Bırakın seyir zevkini, servet harcadığınız oyuncuların sağlığı her an tehlikede. Aklı başında olanlar hiç mi vicdan azabı çekmiyor?
Avrupa’dan, Dünya’dan maçlar izliyoruz televizyonda. Halı gibi zeminde oynanıyor futbol.
İngiltere’de hemen her gün yağmur var. Suudi Arabistan ve Katar gibi çöl coğrafyasındaki ülkelerde onlarca stat imrenilecek kadar bakımlı.
Trabzonspor’un ne futbolu, ne saha sonuçları tatmin ediyor bu sezon. Tek hedef kalmıştı, Türkiye kupası. O macerada da öldü öldü dirildi.
Her şeyin bittiği denen maçın son saniyesinde tura tutundu, sonra ilk uzatmanın bitiminde yalancı bahar gerçek oldu. Vicdanım rahat etmez, çok yazık oldu Gençlerbirliği’ne.
Son dönemlerde soruyordum; “Bu takım Süper Ligde kimi yenecek?” diye. Orası ile sınırlı kalsa iyi. Dün akşam bir alt ligde mücadele eden Gençlerbirliği karşısında öldü dirildi bordo-mavili ekip.
Berbat zemin bahane olamaz. Koşullar iki takım için de geçerli idi. Başkent temsilcisi haddini bilerek, oyun planına sadık kalarak hep turu istedi. Genç Melih harika bir golle rakip savunmacılara toprak saha dersi verdi.
Sonuca bakınca akla şu soru geliyor; “futbolun adaleti var mı?” Yok. Olsa, Oltan’ın 55. dakikada bir metreden yaptığı vuruşta top ağları bulur, Trabzonspor tüm hedeflerine ve değerlerine vedaederdi. Sonrasında yaşanacaklar mı? Önlenemez bir tufan!
“Hayat memat meselesi” denen
Olağan dışı bir sezon yaşıyoruz. Şampiyonluk adayları Fenerbahçe ve Galatasaray’ı tehdit edecek rakip olmaması, anormal bir durum.
Adları “büyük”, performansları “sıradanlaşan” Beşiktaş ve Trabzonspor rekabetinde ise maalesef kaliteden söz etmek mümkün değil.
Dün akşam Beşiktaş’ın oyunu, skorla örtüşmeyecek kadar vasattı. Ancak futbolun gerçeklerinden biri şu; bazen oynayan değil, fırsatları değerlendiren kazanır.
Maçın ilk yarısında inisiyatif Trabzonspor’da idi. Trezeguet’in dönüşünün takımın enerjisini olumlu yönde etkilediği aşikar. İki net fırsatı kaçırmasını Afrika Kupası yorgunluğuna bağlıyorum. Ve biraz da Visca’nın çabası. Karadeniz ekibinin daha fazlasına ihtiyacı var, fakat malzeme bu kadar.
Hakem konuşmayı sevmem ama, kırılma anının 41. dakikada Svensson’un ceza alanı içinde Bardhi’ye yaptığı kusurlu hareket olduğunu düşünüyorum. Beşiktaşlı oyuncu rakibini üstten çekti, alttan dizini koyup indirdi. Hakem Arda Kardeşler ve Riva ekibi net bir
Türk futbolunun tek sorunu Video Asistan Hakemliği mi? Yoksa gözlemcilerin yetersizliği mi? Belki de VAR konuşmalarının deli gibi merak edilmesinin yarattığı gizemdir yaşanan kaos ve krizlerin nedeni.
Kulüpler iflas etmiş, yayın gelirleri tarihin en düşük seviyesine gerilemiş, oyun kalitesi sıfırlanmış, marka değeri erimiş, FIFA’dan transfer yasakları gelmiş, futbol anarşisi başkanlar düzeyine çıkmış, rekabetin adı kavga olmuş da; kimin umurunda.
Çok acı ama; “yaşanan tüm dertlerin sorumlusu hakemdir” algısının yaratılması, üstelik bunun yönetenler eliyle yapılması, büyük kandırmacanın en çarpıcı bileşenidir.
Son örnek hafta içinden. Futbol Federasyonu medya mensuplarına Riva’da bir sunum yapmış. Sanırım dahi danışmanların gündemi değiştirmeye dair ürettikleri dâhice projelerinden biriydi.
“Devrim” diye nitelendirilen başlıklar hep hakemlikle ilgili;
- VAR konuşmalarının açıklanması,
- Süper Lig’e yabancı gözlemci getirilmesi,
Trabzonspor için ligdeki önemli virajlardan biriydi Kasımpaşaspor maçı. Durumun ciddiyetini anlatmak için söylüyorum; son üç haftada kaybedilen puan sekiz. Veya kazanılan bir puan. Kalesinde 7 gol görmüş, karşılığında sadece iki gol atabilmiş bir takımdan söz ediyorum. Dün akşam bu kötü verilere yenileri eklendi. Durum daha vahim oldu.
Kimse kusura bakmasın ve kullandığım tabire kızmasın, bunun adı rezilliktir. Trabzonspor’un aciz duruma düşmesine sebep olan kimler ise, hesap vermeli ve sonlanmalı.
Tatsız görünen tabloyu sadece kadro yetersizliğine bağlamak hatadır. Sakatlar, ayrılanlar, takımdan gönderilenler ve Afrika kupasında forma giyenler ciddi eksiklik elbette. Kulübün ekonomik durumu malum. Ara transferde şapkadan tavşan çıkmayacağına göre sezon eldeki oyuncularla tamamlanacak. Öyleyse mazeret üretmek yerine çözüm bulacak bir “akla” ihtiyaç var. Bu noktada görev kime düşüyor? Teknik direktöre. Abdullah Avcı madem kriz döneminde geri döndü ve inisiyatif aldı, eksi de artı
Lig sonu yaklaştıkça her sezon olduğu gibi kulüplerin hedefine hakemler ve Merkez Hakem Kurulu’nun yaptığı atamalar konuyor.
İşin ilginç yanı herkes konuşuyor. Kulüp başkanı konuşuyor, teknik direktör konuşuyor, futbolcu konuşuyor.
Ve pozisyonları yorumlarken bazen öyle komik durumlara düşüyorlar ki. Haksız verildiğini düşündükleri bir penaltıyla ilgili laf cambazlığı yapıp neredeyse kuralı koyanları bile kendinden şüphe eder hale getirebiliyorlar.
Üstelik bunları sıradan değil, “koca koca” takımların teknik direktörleri, yöneticileri yapıyor. Hem hakim, hem hakem, hem savcı yerine koyuyorlar kendilerini. Ağızlarından çıkacak tek bir sözcüğe bakan binlerce fanatik taraftarı tahrik etme pahasına.
Lafı uzatmayacağım. Çağrım Türkiye Futbol Federasyonuna. Nasıl olsa istediğiniz vakit yeni talimat çıkarıp, değiştirebiliyorsunuz. O yüzden zamanlamanın önemi yok.
Ülkemizde en üst iki ligdeki tüm kulüplere hakem koçluğunu zorunlu kılın. Her kulüp bir hakem hocası istihdam etsin. 24 saat onlarla olsun.
Başkanına,