Cemil Ertem

Cemil Ertem

dr.cemilertem@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ABD’nin şu sıralar istikrarsız bir dolar kuru tercih ettiğini görüyoruz. Fed’in yakın gelecekte faiz artırmayacağı -bunun şartlarının oluşmadığı- kanısı piyasalarda hakim olunca doların değer kaybetmeye başladığını görmüştük. Aslında bu durum, hem küresel ekonominin hem de ABD’nin genel dinamiklerine baktığımızda, orta vadede, olması gereken bir eğilim. Ancak geçen hafta başından itibaren yeniden spekülatif bir dolar atağıyla karşı karşıya kaldık. İlk önce Fed Federal Açık Piyasa Komitesi’nde (FOMC) oy hakkı bile olmayan Fed üyeleri faizler artmalı diye arka arkaya açıklama yaptılar; dün de Fed Federal Danışma Konseyi, 2016 yılında bir ya da iki faiz artırımına gidilmesi önerisinde bulundu. Konsey, “Verilerdeki iyileşme ile birlikte, bir ya da iki faiz artırımı basiretli bir adım olur” dedi. Zaten şu açıklamanın muğlaklığı bile çok şey anlatmaya yeter ama şunu ciddi olarak sormamız gerekiyor; ABD bu açıklamaları özellikle mi yapıyor; yani istikrarsız bir dolar kurunun gelişmiş ülkelerdeki belirsizliği yukarı çekmesi bütün bu açıklamaların arkasında yatan esas neden mi? Eğer bu sorunun cevabı evet ise karşımızda yalnız iktisadi bir sorun yok demektir, aynı zamanda, bu durum politik bir operasyonun da önemli bir ayağı olarak okunmalıdır.
ABD nereye?
Ekonomide hep “rasyonel” olanı yapmaktan bahsedilir ya; peki “rasyonel” olarak ABD ekonomisine bakalım; hangi veri kalıcı olarak iyileşiyor? Büyümeyi destekleyecek bir enflasyon çıkışı mı var yoksa çıktı açığında kalıcı ve sürekli bir iyileşmeye bağlı olarak ciddi işsizlik azalışı mı; hiçbiri değil, tam aksine, ABD’de geleneksel sektörler kararlı bir iç talep oluşturamadığı gibi, ihracatın temelini oluşturan yüksek teknoloji sektörlerinin ihracatı geriliyor ve ABD büyüme verisinde kalıcı bir şekilde ağırlıklarını yitiriyorlar. Bu eğilimin ABD gibi bir ekonomi için çok olumsuz bir işaret olduğunu belirtelim. Yani bu eğilim ABD’nin 2008 yılında Başkan Obama ile birlikte başlayan yeni stratejisine aykırı, çok önemli bir gelişme... Biliyorsunuz, Donald Trump’ın Cumhuriyetçiler için adaylığı kesinleşti, eğer Fed Danışma Konseyi’nin geçen günkü önerisini Yellen ve ekibi dinler ve faizleri bu yıl seçimlere kadar iki kez artırırsa -oran hiç önemli değildir; artırması yeterlidir, 25 baz puanlık bir artış bile küresel piyasalarda en az 300 baz puanlık bir artışa eşit dalgalanma oluşturacaktır- Trump’ın ABD seçimlerini kazanması çok rahat olur, çünkü bu durum ABD’de iç talebi daha da düşürecek, işsizliği krizin ortasındaki seviyelere doğru çekmeye başlayacak ve düşen ihracatla birlikte yüksek teknoloji şirketleri bile personel azaltmaya başlayacaktır.
Bununla birlikte, gelişmekte olan ülkelerde ve Ortadoğu ve Afrika gibi sıcak alanlarda kargaşa artacak ve ABD için yeni bir Bush dönemi çağrısının politik ortamı oluşacaktır. Militarizmle desteklenmiş güçlü dolar ve buna bağlı ABD müdahalesiyle “istikrar” sağlanan dünyaya bir yeniden adım atacağız.
Strateji ve yumruk...
Ama bunun öncesinde Türkiye, Brezilya gibi ülkelerde yeniden kukla iktidarlar ve onlara dayatılan “eski” IMF’ci programları gündeme getirmeye çalıştılar. Türkiye’de ve Brezilya’da bunun bütün hazırlıklarını yaptılar. Brezilya’da Dilma Rousseff hâlâ kendisine yapılmak istenen yargı darbesiyle baş etmeye çalışıyor. Türkiye’de ise çok daha karmaşık ve ince planlanmış bir senaryoyu, çok aşamalı olarak, devreye soktular. PKK ve DEAŞ ile -aynı anda ve aynı yöntemlerle- terör yukarı çekildi, böylece ekonomide “eski” politikalar yeniden devreye sokulmaya çalışıldı; yüksek faizle sanayiyi, ara malı sanayiyi öldürüp borca dayalı bir ithalat ekonomisini bir IMF programı gibi devreye sokmaya çalıştılar, Merkez Bankası üzerinde büyük bir baskı oluşturuldu ve bankanın para piyasalarını yönetmesinin önüne geçildi.
Tasarruflar düşük, enflasyon geliyor, cari açık artacak diye diye tam da tasarrufları düşürecek, cari açığı yukarı çekecek, uzun vadede hem enflasyonu hem de işsizliği (stagflasyon) kalıcı yapacak çağ dışı reçeteleri devreye sokmaya çalıştılar. Merkez Bankası’nı, yalnız kendi çıkarları doğrultusunda, enflasyon ve finansal istikrar(!) odaklı, büyüme dostu olmayan, reel sektörde finansman maliyetlerini yukarı çeken para politikasına kilitlediler.
Mesela, bunun dışında, Maliye Bakanı, yeni bir maliye politikasından bahsedince, ertesi gün kurda spekülasyon oluşturmaya çalışarak, kamu yatırımlarını artıracak, dışsallık oluşturacak yeni bir çıkışı engellemeye çalıştılar.
Ama dikkat edin, bu uğursuz strateji tam şu sıralar hem Türkiye’de hem de Brezilya’da önleniyor. Dilma Rousseff, yargı darbesini önlemeye dönük adımları atmaya başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da 2008’den beri süren “sessiz devrimi” hızlandıracak en önemli tarihi adımı attı. Artık “onlara” karşılık veriyoruz. Mike Tyson’ın (Malik Abdülaziz) dediği gibi; “Zalim, haksız olan herkesin saklı bir stratejisi vardır, ta ki ağzının ortasına yumruğu yiyene kadar.”