Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İstanbul'da hava sıcaklığı bir gün arayla 19 dereceden 9 dereceye düşünce; güneşli masmavi bir gökyüzüyle, "yaz geldi" sevinci de; sert esmeye başlayan poyraz, kasvetli bir hava ve şakırdayan yağmurlarla:
- Kış geri geldi, hayıflanmasına döndü.
* * *
Almanya Başbakanı Angela Merkel'in, herhalde bundan haberi olmalı ki; bir gece kalmak için geldiği Ankara'da, elinde tuttuğu açık şemsiyesiyle indi uçağının merdivenlerinden.
* * *
Bir başbakan, uçağının merdivenlerinden yağmurlu bir havalimanına inerken; kendi elinde mi tutmalı açık bir şemsiyeyi, yoksa korumalarından biri mi tutmalı kendisinin başı üstünde?
* * *
Tartışmaya açık bir konu ve tartışmalar başladı Ankara'daki yorumcular arasında da...
* * *
"Resmi zevat", yani Hazine’den geçinmeli mesleksiz yüksek "mevki sahipleri"; Almanya Başbakanı Merkel'i, İstanbul'dan uğurlarlarken, kendisine bir hatıra armağanı olarak ne vereceklerini, bilmiyoruz tartışarak oya koydular mı?
* * *
Bize göre en güzel armağan; "yer" küresi üstünde 5 kıtaya dağılmış 200'ü aşkın devletten, hangilerinde ne kadar Alman marka otomobille, Alman yapımı piyano bulunduğunu gösteren bir dünya haritası vermek olurdu.
* * *
Çünkü böyle bir armağan:
- Biz sizin değerinizi de, kalitenizi de biliyoruz; diplomatik görüşmelerdeki imalı iğnelemeler, sadece halkımızın göğsünü kabartmak içindi, anlamına gelirdi.
* * *
5 kıtaya dağılmış 200'ü aşkın devlet ve 1 milyarı açlık sınırının altında, 4 milyar yoksul insan...
* * *
Siyasal demeçlerle, diplomatik temaslarda hiçbir zaman gündeme gelmeyen böylesi bir gerçek; bendenize nedense güftesiyle bestesi Kemani Serkis Efendi'ye ait eski bir İstanbul şarkısını hatırlatıyor:
Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime;
Titrerim bir mücrim gibi, baktıkça istikbalime.
* * *
TV'deki "National Geographic" kanalı, üstünde yaşadığımız "yer küresinde" hiç bilmediğimiz dünyalara, sürekli şaşırtıcı pencereler açmakta.
* * *
Tanzanya'da cüzzam çok yaygınmış ve cüzzamlılar, ülkenin belirli bir bölgesinde "enterne" ediliyormuş.
* * *
Ve yine Tanzanya'da; kalıtımsal bir "pigment" bozukluğu yüzünden; derisi, tüyleri, kılları mat bir mermer, yahut süt beyazlığında; aydınlığa bakamayan gözleri de, kırmızımsı olan "albino" doğumu da epeyceymiş.
* * *
Tanzanya'daki siyahi Afrikalılar, "albino" çocukları keserek, kanını içtiklerinde; cüzzama yakalanmayacaklarına inanıyorlarmış.
Bu nedenle de, çocukları "albino" olan aileler; minicik yavrularını, sadece cüzzamlıların bulunduğu özel bölgeye bırakıyorlarmış.
* * *
120 milyon nüfuslu Japonya ise, nüfusunun azalmakta olduğunu gördüğü için; çocuk yapmayan genç çiftleri özendirmek amacıyla, yeni doğmuş görünümünde bir "bebek robotu" geliştirmiş.
* * *
Robot bebek; gözlerini açıp kapıyor, ağlıyor, emzik emiyor, tıpkı canlı bir bebek gibi...
* * *
Uganda da ise, boy boy bir yığın çocuğu olan Afrikalı anne; durup çocuklarından birini sevmeye kalkan turistlere:
- Çok sevdiysen al, bedava; iyi bak ama, demeye çalışıyor.
Neyse ki o diyarlardan bir ailenin torunu bugün ABD Başkanı.
* * *
Türkiye'de Ermeni bir vatandaşın, Cumhurbaşkanı olmasından çok daha muhteşem bir değişim bu...
* * *
"Etli şaraplı, kadınlı kahkahalı" bir sofra olarak da simgelenebilen "Burjuva enternasyonalizmi"; acaba 200'ü aşkın devletten, hangilerine çağın çok dışında kalmış, "siyasal bir albino" olarak bakmakta?
* * *
Diplomatların da, siyasetçilerin de, yorumcuların da, akademisyenlerin de; içlerinden geçirecekleri, ama hiçbir zaman dillendirmeyecekleri bir konu bu da...
* * *
Genç dostum Engin Aymete'nin eşi Verda Aymete, bir söylenti duymuş.
İstanbul'daki bazı hastaneler, sigortalı ağır hastalar arasında ölenler olduğunda; birkaç gün daha saklıyorlarmış hastanın öldüğünü, sigortadan biraz daha fazla para almak için...
* * *
Ne kadar doğru, ne kadar söylenti, belli değil.
Sadece Rahmi Bey de, eniştesiyle kız kardeşini kaybettiğinde:
- Zenginsen, demişti; hastaneler, dünyaya rahatça veda etmene dahi izin vermiyor, süründürüp duruyorlar durumu belli olan hastayı...
* * *
Acaba bazı hastanelerdeki, hasta yataklarının ayakucuna, Serkis Efendi'nin şarkısını yazmak mı gerekiyor:
Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime;
Titrerim bir mücrim gibi, baktıkça istikbalime.
* * *
Anayasa değişikliğiyle ilgili çatışma ve kutuplamalar da; köpük köpük kabarmakta...
Kimler kimleri, aydınlığa bakamadığı için, gözleri kısık bir "albino" olarak görmekte, kestirmek zor değilse de; yorumcular için bıkılmayan bir oyuncak...
* * *
Acaba dünyadaki hangi başbakanlar, diplomatlar ve siyasetçiler; her dış ziyaretten dönüşte, şayet bilseler şu Osmanlı beytini tekrarlamak gereğini duyarlardı:
El için yakma başını nare
Yak çubuğunu sefanı are
* * *
Bakalım havalar ne zaman tekrar günlük güneşlik olacak?
İnsan, beklemeden edemiyor...