Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

TV’deki özel müzik kanallarının hepsinde, değişik türlerde müzikler çalarken; ekranda da rengârenk akvaryum balıkları dolaşırdı.
* * *
Bin bir bela haberiyle, siyasal demagojilerin sarmaş dolaş olduğu güncel yayınlardan sıkıldığında ve kafan da karıncalanmaya başladığında, müzik kanallarından yeğlediğin birini “zapinglemek” rahatlatıcı oluyordu.
Ve ekranda da rengârenk balıklar dolaşmaya başlıyordu.
* * *
Kış aylarıyla birlikte özel müzik kanallarında, akvaryum balıklarının yerini; içinde alev alev 2 küçük kütüğün yandığı bir şömine görüntüsü almıştı.
* * *
Sanki dışarıda kar yağarken, sen içerde bir şöminenin karşısında oturmuş da, sevdiğin müzikleri dinliyormuşsun gibi...
* * *
Her ne kadar renklerle zevkler, tartışma dışıysa da; kişilerin yetiştiği ortamlara göre, renklerle zevklerin de kendilerine göre gizli bir asansörü var.
* * *
Asansörü istersen bir göbek havasında durduruyorsun, istersen eski bir İstanbul tangosunda...
* * *
Kahire’de Tahrir Medyanı’ndaki halk ayaklanmasına karşı, at ve develerle girişilen karşı saldırılardan biraz kurtulmak için, özel bir müzik kanalını açmıştım...
* * *
Ekranda alev alev bir şömine yanıyordu.
Ne yapmalı ki, mesleksel bir bozulma sonucu; aklımın kör olmayası çengelini, büsbütün de kurtaramamıştım Kahire’den...
* * *
Özel müzik kanalından, yeniden haber kanallarına dönünce...
Şöminedeki alevler, birden Başkent’teki yangın alevleriyle yer değiştiriverdi.
* * *
Dünkü Milliyet’in sürmanşeti, durumu harika özetliyordu:
“KAHİRE DEĞİL ANKARA
Başkentte çifte facia... OSTİM’deki cehennem görüntüleri Mısır olaylarını gölgede bıraktı. İlk patlamada 6, diğerlerinde de en az 6 kişi öldü. Enkaz altındakiler için umutlar tükendi”
* * *
Bugün de şubatın ilk cumartesisi...
Olaylar, bir zebani tırpanıyla giriyorlar canım bir tatil gününe de...
* * *
Bürokratik ve siyasal açıklamalarla; rakamlara dayalı statiksel açıklamalar boğaz boğaza gelmekte.
* * *
DİSK’in Başkanı Süleyman Çelebi, Başkent’teki organize sınai sitesinde ve çevresindeki patlamalarla çıkan yangınlarda; ölen, yaralanan, kaybolan işçiler için:
-Onlar bir kazaya değil, bir cinayete kurban gittiler, diyordu.
* * *
Sonra da Türkiye’nin, iş kazaları açısından Avrupa’da 1’inci, dünyada da 2’inci olduğunu açıklıyordu.
* * *
Bazı siyasetçiler ise:
-Ne yapacaksın, kader işte, demekte...
* * *
Kahire’de cuma namazından çıktıktan sonra olup bitenler, bakalım bugün nasıl yansıyacak bizim medyaya?..
* * *
Olayların, medyada oraya buraya savurduğu zebani tırpanını, elimizle azıcık itmeye çalışalım.
* * *
Tunus’a turist olarak gitmiş bir siyasetçiye, hayvan pazarında bir Arap satıcı musallat olmuş:
-Hazır buralara kadar gelmişken, alıver şu deveyi, diyormuş.
* * *
Sonra da başlıyormuş satacağı deveyi övmeye:
-Bak bak, iyi bak şu deveye. Su istemez, hemen hemen hiçbir şey de yemez. Üstelik çok da ucuz. Fırsatı kaçırma...
* * *
Arap’ın ısrarına dayanamamış, deveyi almış turist siyasetçi.
Yeni aldığı devesiyle, tam oradan ayrılacağı sırada da, Arap satıcı:
-Sakın unutma, demiş; üstündeyken “ah” dersen deve durur, “oh” dersen yürür. Başka bir laftan anlamaz ama, “ah”la, “oh”u çok iyi bilir.
* * *
Bizim siyasetçi turist, binmiş yeni aldığı devenin üstüne ve başlamış Tunus’ta dolaşmaya...
* * *
Bir de bakmış ki deve, fark edemediği bir uçurumun kıyısına doğru varmakta...
Eli ayağı birbirine dolanmış siyasetçinin; ne yapacağını şaşırmış, ne diyeceğini de unutmuş.
Devenin üstünde panik içinde, bir çaresizlik feryadı çıkmış ağzından:
-Ahh...
* * *
Deve, tam uçuruma doğru bir adım daha atacakken, birden durmuş.
Turist siyasetçi de, alnındaki terleri silerek rahatlamış ve hafifçe bağırmış:
-Ohh...
* * *
Bazen işte “ah”la, “oh” karışıyor birbirine.
Rahmetli babaannem ise:
-Of’tan sonra yine of, derdi.
* * *
Bendeniz ise sadece:
-Canım sıkılıyor, diyorum...