Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bana çocukken boyuna; - Büyüklerin sözünü dinle, der dururlardı.
Ben ise, büyüklerin neyi ne kadar bildiklerinden kuşkulu olduğum için, onların sözünü dinlemenin fazla bir yarar sağlayacağına doğrusu inanmıyordum.
*
Çaktırmadan her birine tek tek soruyordum:
- Biz havuza iki çeşmeden birden su akıyor. Çeşmelerden biri havuzu tek başına bir saatte, öteki iki saatte dolduruyor. Acaba ikisi birden havuzu kaç doldurur?
En güvendiklerim bile şu yanıtı veriyorlardı:
- Biz okuduk, okuttuk, unuttuk...
*
Ben ise onların okuyup unuttuklarına değil, düşünmeye çok yabancı oldukları için, soruya yaklaşma cesaretini bile gösteremediklerine ve düpedüz yalan söylediklerine inanıyordum.
*
Bu sonradan bana, kendi çocuklarımla olan ilişkilerimde, asla madrabazlık etmemeyi öğretti. Onların sordukları sorulara verdiğim yanıtları, yanlarında bir kez daha kitaplara bakarak, gözden geçiyor, yanılmışsam;
- Kusura bakmayın yanılmışım, doğrusu böyleymiş, diyordum.
*
Bilginin bir bellek gücü sorunu değil, üstüne düşülen konulara ait kitaplarla, sürekli bir alışveriş sorunu olduğunu göstermeye çalışıyordum.
Birbirimizle bilek güreşi yapmadan, birlikte eğiliyorduk sorunlara...
*
Bu yöntemin bana da onlara da büyük bir yararı dokundu.
Mantığın, düşünmenin, analizlere ve sentezlere gitmenin, önüne gelen büyüğün sözünü dinlemekten çok daha ötede bir şey olduğunu, tekrar ortakça keşfettik.
*
Yaşamı her gün nasıl yeniden yaratmak gerekiyorsa, büyük-çocuk ilişkisini de hangi yaşta olunursa olunsun, her zaman yeniden yaratmak gerek...
“Gördün mü nasıl haklı çıktın, gördün mü nasıl dediğim oldu” didişmesinin çok ötesinde bir düzey bu...
*
“Yaşamı her gün yeniden yaratmak” soyut bir yaklaşım gibi görünür. Oysa o kadar da soyut değildir.
Değişik pişen yemek, değişik biçimde taranan saç, değişik bir konuşma konusu, değişik bir sinema, değişik bir plak, değişik bir fıkra, değişik bir bakış açısı, tazelenmeye yeter günü... Her gün değişik bir yazı yazma gibi bir şeydir bu...
*
Büyük çocuk ilişkileri de eski saplantılardan artırılması ve sık sık havalandırılması gereken ilişkilerdir.
Yaş fazlalığı bir “büyüklük” nedeni değil, daha önce doğmuş olma çaresizliğidir. Bu çaresiz büyüklüğün, daha sonradan doğmuş olanlara karşı bir üstünlük taslama gerekçesi olarak kullanılması, başka türlü “büyüklük”ü becerememekten kaynaklanır.
*
Başka türlü “büyüklük”ün ise yaşla bir ilgisi yoktur.
Enerji, zekâ kapasitesi, donatım, ne istediğini bilme ve olayları yönlendirebilecek diyalektik bir mantığı içine sindirmiş olmayla ilgisi vardır.
*
Kişiler arasında yaş farkı tek başına bir üstünlük öğesi olmaya yetmez. Her zaman rastlanabilir yaşı ilerlemiş bir sürü bedduaya, nasıl ki genç ahmakların sayısı da onlarınkinden daha az değildir.
*
Her ikisi de bir üçgenin iç açılarının toplamının yüz seksen dereceye denk olmasındaki tılsımın tadına varamaz.
Varsalar, zaten birinciler “Büyüklerin sözünü dinle” diye tutturmazlar, ikinciler de yaşlanınca aynı sözü tekrarlamaya kalkmazlardı.