Doğadaki dur duraksız değişimin, insan toplumlarına nasıl yansıdığını yeterince algılamış kadroları yok Türkiye’nin...
O nedenle de Türkler, değişen çağlarla birlikte daha da hızlanan toplumsal değişimlere bir türlü ayak uyduramıyorlar.
*
Örneğin 19. yüzyılda teknolojinin toplumsal yaşama yaptığı katkı; ulaşımda demiryollarıyla buharlı gemi, iletişimde de telgraftı.
*
Ya 20. yüzyılda teknolojinin toplumsal yaşama yaptığı katkılar?
Ulaşımda jet motorlu uçaklarla elektrikli trenlerin yanında, bir de uzay yolculukları başladı.
*
Uydular aracılığıyla devreye giren TV’ler, cep telefonları, elektronik haberleşmeler...
Sağlık alanında antibiyotiklerle önlenen ateşli hastalıklar; kadınlarda hamile kalmanın irade altına alınması...
*
“Birleşmiş Milletler” gibi, “Dünya Bankası” gibi, “UNESCO” gibi uluslararası kuruluşlardaki artışlar...
*
Hele 21. yüzyılda insanlık nerdeyse delice bir hızla gelişip ilerliyor.
Teknolojideki gelişmeleri izlemek bile zorlaşıyor.
*
Bu aletleri belki biz de kullanıyoruz...
Ama bu aletleri üreten beyinsel dünyanın ışıkları bizim ülkemizde de yanıyor mu?
Bir katkımız oluyor mu bu gelişmelere?
*
Sürekli bir değişimin, sürekli dışında kalma inadı; nereye kadar sürebilecektir?
Türkiye kendi iç dinamikleriyle evrensel değişime ayak uyduramadığına göre, dış dinamikler, gün günden daha çok zorlamaya başlayacaktır Türkiye’yi...
Önümüzdeki yirmi yılda, kim bilir ne beklenmedik sürprizler olacak buralarda da...
*
Türkiye hiçbir zaman kendi gerçekleriyle yüz yüze gelmekten hoşlanmadı.
Ne sinsi talanların üstüne gidilmesinden hoşlandı, ne iri yalanların üstüne gidilmesinden...
Ve değişen çağların sürekli dışında kaldı...
*
Bir zaman sonra çağın dinamikleri Türkiye’yi de sarmalayacaktır...
Biraz tökezledikten sonra burası da çağın bir parçası haline gelecektir.
Gönül ister ki bu süre çok uzamasın ve çok belalı geçmesin.
Yazık olmasın gençlere.