Başbakan Tayyip Bey: - Yakında yapılmış olan yolsuzlukların rakamlarını açıklayacağız; çalınan para miktarı duyanları şok edecek, dedi...
Şimdiye dek hiçbir başbakanla, hiçbir darbe lideri, Türkiye'deki yolsuzluklar konusunda hiçbir şey söylememişti.
Yok hayır, pardon.
Gazi'nin ölümünden sonra İsmet Paşa Cumhurbaşkanı olduğu zaman Başbakanlığa getirdiği Dr. Refik Saydam, 15 yıllık Gazi dönemini kastederek:
- Her işimiz A'dan Z'ye bozuktur, demişti.
Ve sonradan bendeniz de, İsmet Paşa'ya sormuştum:
- Neden siz de düzeltemediniz, diye.
İsmet Paşa şu yanıtı vermişti:
- Biz iktidara geldiğimiz zaman 2. Dünya Savaşı çıktı. Savaş bittiği zaman da, iktidardan düştük zaten, vakit bulamadık.
***
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de, geçen cuma günü yaptığı bir açıklamada:
- Yüzyılı boşa geçirdik, dedi.
Şimdiye dek hiçbir Genelkurmay başkanı, böyle bir şey söylememişti.
***
Resmi ağızlar sürekli hep aynı plağı çalar, "Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda..." diye başlar ve "Türk'e Türk propagandası " yaparlardı.
Ankara egemenlerinin en nefret ettiği girişim ve çalışmalar, Türkiye'nin gerçeklerini saydamlaştırma girişim ve çabalarıydı.
Kitaplar toplatılır, ozanlar, yazarlar, sahne adamları, ressamlar, bilimciler içeri tıkılırdı.
Henüz kimse Türkiye'nin "yaşam kalitesi" açısından Yunanistan'ın dahi 57 basamak altına düşmekte olduğunun farkında değildi.
***
Pazartesi günkü Vatan'da Okay Gönensin, Ankara Ticaret Odası'nın "Grafiklerle halimiz" adıyla yayımladığı kitaptan alıntılar yapıyordu:
"Her Türk vatandaşı yılda 1.600 kilovatsaat elektrik enerjisi tüketiyor. Her Yunan vatandaşı ise yılda 4.000 kilovat saat elektrik enerjisi tüketiyor. Avrupa Birliği ülkelerinin ortalaması 6.100 kilovat saat.
....
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kadınların dörtte biri okuma yazma bilmiyor. 2003 yılındayız. Ve bu oran Kenya ve Kongo'da Türkiye'dekinin çok az üzerinde. Bulgaristan, Yunanistan gibi komşularda bu oran yüzde 2 ile 4 arasında değişiyor."
***
Yine pazartesi günkü Radikal'de, Neşe Düzel; Cüneyt Ülsever'le yaptığı röportajın başına, neden böyle bir röportaja gerek duyduğunu şöyle açıklıyordu:
"Türkiye, herhalde yeryüzünde en fazla vatanseverlik nutukları atılan ülkelerden biri. Türkiye aynı zamanda, devletin ve halkın en fazla soyulduğu ülkelerin başında geliyor dünyada. İnsan bu iki gerçeğe bir arada baktığında, bu ikisinin arasında bir ilişki olabileceğinden kuşkuya düşüyor. Hem devletin yapısını, hem özel sektörün işleyişini, hem bankaları, hem medyayı, hem siyaseti, bizzat içinde bulunup görev yaparak bilen yazar Cüneyt Ülsever, yayımladığı 'Hacı' isimli son romanında, Türkiye'nin 28 Şubat döneminde nasıl soyulduğunu anlatıyor. Devletin içindeki gizli örgütlerin, çetelerin, mafyanın, işadamı - bürokrat - siyasetçi ilişkisinin birbirine karıştığı bulanık bir dönemde, ihalelerde ne tür soygunların yaşandığını ortaya koyuyor. Türkiye'nin Kürtlük, Alevilik, şeriatçılık gibi yaşadığı her sorunun altında aslında bir rant ve paylaşım kavgasının yattığına da dikkat çeken Cüneyt Ülsever, Ankara'daki kabus gibi ilişkileri ortaya seriyor..."
***
Bir de bütün bunlara, Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya'nın:
- Türkiye'de hukuk bağımlıdır, demesini eklerseniz...
Ve de merak ederseniz kime bağımlı olduğunu...
***
Yasadışı organ naklinin çok yaygın olmasıyla, bazmorfin ve gizli göç trafiğindeki önemli yerimiz yanında; her 3 saatte bir, araba kazalarında bir vatandaşın ölmesi...
***
21. yüzyıldaki hızlı saydamlaşma, Türkiye'nin de gerçek yüzünü usul usul ortaya çıkarmada...
Ola ki bunların bazıları; 35, 40, 50 yıl önce de söylenmişti...
Ama ne demişler:
- Erken öten horozun başını keserler...
Ne var ki, horozun başını kesmekle, güneşin doğması engellenemiyor.
Türkiye, yoğun bir iç yağmayla 20. yüzyılı da ıskaladı; ama 21. yüzyıl, Türkiye'yi ıskalamayacak...
20 - 25 yıl sonra çok görkemli bir evreye girecek Türkiye de...
Enseyi karartmayın.