Falcılığın da, büyücülüğün de, hatta “rüya tabirciliği”nin de tarihi binlerce yıllık.
Bizim geleneklerimiz arasında bir de; durumunun ne olduğunu öğrenmek isteyenler için, abdest alarak uykuya ve “rüya görmeye” yatmak vardır; adına “istiareye yatmak” denir.
* * *
Abdest alarak yatılan uykuda biri adına görülen rüya, aydınlatmaya yarar durumunu merak eden kişiyi.
* * *
Bendenizin çocukluğunda birbirlerine oturmaya giden komşular arasında da, kahve falına bakmakla ünlenmiş hanımlar vardı.
Kahveler içildikten sonra, fincanlar ters çevrilerek kapatılır ve soğuması beklenirdi.
* * *
Arkasından da kahve falına bakmakla ünlenmiş olan hanım, fincanı evire çevire anlatmaya başlardı:
- Yüreğin biraz kabarmış ama, sıkıntıyı arkana atıyorsun. Yakında bir mektup alacaksın. İki de yol görünüyor. Gel sen de bak, bir ay doğuyor üstüne.
* * *
Fincan ters kapatıldığı zaman içine kahve dökülmüş olan fincanın tabağı da, fincanın içine süzülür; bir de tabaktan bakılırdı fala:
- Burda da iki yol görünüyor, ama biraz daha zaman var. Bir de bir kuş müjde getiriyor, çok sevineceksin...
* * *
Kimsenin aklına geldiğini sanmadığım bir soru:
- Şimdilerde günde, acaba kaç fal bakılıyor İstanbul’da; 1000 mi, 10 bin mi, 100 bin mi, belki de daha fazla. Ya acaba günde, tüm Türkiye’de bakılan fal sayısı ne kadar acaba?
* * *
Kadınların, erkeklerden daha çok fala meraklı olduğu da kesin.
Çünkü kadınlar, -kimseye söylemeseler de- genellikle çok daha endişe kıvılcımlarıyla yaşıyorlar ve durumlarından da, geleceklerinden de kaygılı bir cenderenin bunalımına düşüyorlar sık sık...
* * *
Nerelerde “evliya mezarı” bolluğu varsa, oralarda fal merakı da o kadar yaygın gibi...
* * *
Toplumsal ortam “bireylerin yaşamına” gerekli güvenceyi veremiyorsa; gerek “Tıp”, gerek “Yargı”, gerek “Eğitim”, gerek “Geçim” mekanizmaları bir “imaj” yaratma ötesinde, doğru dürüst ve çağdaş kriterlere uygun olarak çalışmıyorsa; kimden medet umacaksın?
* * *
Ya Eyüp Sultan Hazretleri’nden, ya Sofu Baba’dan, ya Selami Hazretleri’nden...
Özellikle kadınlar da, her fırsatta fal baktırmaya gidecek.
* * *
Dünkü Milliyet’in manşeti de; evliya mezarlarıyla, falcılardan medet umma zorunda neden kalındığının, bir özeti gibiydi:
“4 yıl sonra aynı yerde facia -Grizu patladı 17 ÖLÜ
Türkiye’deki üzücü maden kazalarına dün bir yenisi daha eklendi.4 yıl önce 17 kişinin öldüğü Balıkesir’deki kömür ocağında yine grizu patlaması oldu”
* * *
Çalışma Bakanı, daha sonra grizu patlamasında ölen madenci sayısının 17 değil, 13 olduğunu duyurdu.
* * *
Türkiye’de çok bol olan “Şehitlikler” gibi, bir de “Maden ve Tersane kazalarında ölmüş olan işçilerin ortak mezarlığı” yapılsa...
Resmi bayramlarda oralara da gidilir miydi ziyarete?
* * *
Büyüler üstüne de çeşitler çok zengindir.
Keşke mümkün olsa da, özellikle “ortaçağ büyüleri” üstüne bir müze kurulabilse...
* * *
Böyle bir müze, sanırım hiç bir zaman kurulamayacak.
Çünkü müzeyi izleyenler arasında, gördüklerini uygulamaya kalkacaklar çoğalabilir...
* * *
Bizdeki büyülerin en yaygınlarından biri, kurutulmuş bir eşek dilini ufalayıp, sık sık öfkelenen birinin yemeğine serpiştirmektir.
Rivayete göre eşek dilini yiyen, sürekli öfkelenmekten vazgeçer, kuzu gibi olurmuş.
* * *
Böyle bir büyü, siyasetçiler üstüne denense acaba sonuç nasıl olurdu?
Bendeniz hiç sanmıyorum büyünün tutacağını...
* * *
Bir başka yaygın büyü de; birbirinden ayırmak istediğin kişilerin adlarını, 2 tahta kaşığın arkasına yazarak, kaşıkları bir akşamüstü sırt sırta bir mezarlık kıyısına dikmek ve:
- Bu kaşıklar nasıl sırtını birbirine dönmüş duruyorlarsa; onlar da öyle sırt sırta ayrılsınlar diye, bir kaç dua okumak...
* * *
Bir de ölüm büyüsü var; bir sabuna 41 iğne batırıp bir kuyuya atmak ve:
- Bu sabun nasıl eriyorsa; o da öyle erisin, demek.
* * *
Ülke sorunları üstüne fal baktırmaya giden olmasa gerek.
Sayısı gün günden artan yorumcular, zaten böylesi bir falcılığı yüklenmiş durumdalar.
* * *
Kadıköy’le Bağdat Caddesi çevresinde rastladığım tanıdıklardan duyduğum sözlere gelince:
- Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete...
- ...
- Ayaklar baş oldu...
- ...
- Bunlar gitsin de, yerine kim gelirse gelsin...
* * *
Gün günden keskinleşen siyasal kutuplaşmalar, sanki artık azgınlaşma peşindeymiş gibi...
Bir yanda “vesayetten kurtulma ve demokratik gelişim” iddiaları; bir yanda “orduyu ve yargıyı yıpratma” iddiaları...
* * *
Birkaç gündür sık sorulan sorulardan biri de:
- Yakında bir darbe olur mu?
* * *
Bizdeki masal başlangıçları tam anlamıyla bir “gerçeküstü”cülük şahyapıtıdır:
- Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pire berber iken, deve tellal iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken; az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, bir de arkamıza baktık ki, bir arpa boyu yer gitmişiz...
* * *
Militerlerimiz alınmasınlar ama, sanki tarihimizin özeti gibi...